Yunus’u; Halk ve Köylü, Hakiki Cephesiyle:
Yunus hakkında kitap yazan,
Tetkiklerle uğraşan,
Kâtip Çelebi gibi dolaşıp konferanslar veren,
Kendi basit görüşlerini tarihi bazı rakkamlarla doküman diye ortaya atan,
Kendilerini âlim diye tanıtan, alaca aydınlar, çizerler, benim dilimle bu zavallı gâfillerden çok daha iyi anlamıştır...
Eskilerin yazdığı menkıbeye mecazdır.
“Halk bunu hurafeye sokmuştur!” diye iddia ederler.
Hurafe “kelimesinin nerden geldiğini bile bilmezler.”
Halbuki halkın temizlik zirvesini yükselttiği büyükleri, küçültüyorlar, halkı rencide ediyorlar. Farkında bile değillerdir.
Fakat onları bir türlü aşağı indiremezler...
Geleneği, âdeti, dede yadigârı inanışı tahrip ediyorlar.
Farkında değillerdir,
İlim yapacağım diye küçülme.
Zâten bu gibiler küçüktür.
Nesi var ki küçülsün.
Büyük olsaydı bunu yapamazdı.
Yapmazdı değil.
Dikkat buyurun...
Büyük insanların, Velîlerin iç âlemlerine cesaret ve kabiliyeti olmayan münevverlerin yâni aydınların, bir yâni daha, aydın geçinenler bu büyüklükleri ancak:
Şâir, istediklerini filozof kadrosuna sokmağa çalışırlar.
Açık ve berrak söylemek icabederse:
Ben zâten garip bir duygunun tesiriyle şimdi burada bulunuyorum.
Benden konuşma istediler ben de konuşuyorum.
Halkın temiz inanış ve hürmeti rencide oluyor, birbirimize soğutuluyoruz.
Dış onarım bir şey ifade etmez.
Fakat lüzumludur.
Asıl resterosyona sebep olan şahsın, âdetin, rencide edilmeyip inanış güzelliklerini bozmamaktır.
Meselâ Yunus Velîdir.
Halk Velîyi: Keramet sahibi, tamimiyle temizlenmiş, mübârek bir insan olarak kabul eder. “Bu fikri” hangi devirde yaşıyoruz.
Diye haykırmalar, dudak bükmeler, yapmacık olduğunun farkında bile olmadan isterik gülmeler karşılar...
O hâlde tıka basa sok kafandaki kalıplara...
Kalıpların zâten balon gibidir.
Şişer küçülür.
Fikir dalkavukluğu kalıplarıdır bunlar.
Hakiki kalıbın olsa, sokmağa çalıştığın şahsın azameti seni parçalar.
Böyle olduğun için kurtuluyorsun.
Şimdi git ne şekil aldı aynaya bak...
Bu gibi şeyleri hendesi hâle sokmak, mantık münakaşalarıyle hâlletmek mümkün değildir. Velîlerin âlemi, her taraftan kendisine katılan sularla beslenen geniş ve derin bataklıklı bir göl gibidir.
Hiç taşmaz.
Bulanmaz.
Herkes ondan istediği kadar su alır.
İstediğini alır.
İstediğini görür.
İstediği fikir bilgilerine revnak ve teravet verir.
Sözlerimi lütfen insaf ile ölçünüz:
Burada şüphe ve tereddütleri mazur görmek, inkârları hoş görmek değildir.
Bu söze çok dikkat buyurun, burada daha açıklanması gereken hususlar vardır.
Hem de söyleyemem, söylesem doğrultacağma hiç inanmıyorum.
Düşüncene hürmetsizlik etmiş olurum.
Unutmayalım ki diken ile gül omuz omuzadır.
Bir insana ne kadar bakarsan o kadar görürsün.
Konuşma ruhun sesidir.
Beni dinlediniz.
Takdir ve hayranlıklarımı sükût asâleti ile bildiririm.
Ziyâfet rüyası görenler hayal kırıklığı ile uyanırlar.
Rüyalarında acı ve ızdırap görenler ise uyanınca sevinirler.
Oh derler.
Dünya da rüya gibidir.
Elle tutulur bir rüya gibidir amma, sevdiğimiz hayatın sırrıdır.
Yani bilmediğimiz şeydir.
Hissedilip duyulan bazı hasletler vardır.
Biz buna:
Ruhî hasletler, biraz da ilerisi mânevî âlem, daha ilerisi Ledûnni hakikatler deriz.
Bunları maddeleştirmek imkân haricindedir.
Hava katılaşmaz.
Olduğu gibi kabul edilir.
İnanılırsa hürmet edilir.
O âlem yaşanabilirse insan o azametin içinde erimeye başlar.
Boynu bükülür.
Aczini anlar.
Buradaki acz edeb içine dalmaktır.
Edebte olan secdeye kapanır.
Secdeye kapanan insan, kendindeki ilâhi kıymetin değerini bilen insanın fiili şükran ifadesidir.
Buna kavuşanda:
Ruh çıplaklığı.
Vücud çıplaklığı.
His çıplaklığı.
Utanç çıplaklığı göremezsin...
Her doğruyu söylemek de doğru değildir.
Dışa değil içe söylüyorum:
Yunus şunları söyler:
“Ete kemiğe burundum.
Yunus diye göründüm.”
Manolya denilen bir büyük ağaç vardır.
Yapraklarını dökmez, büyük beyaz bir çiçeği vardır.
Manolyaya el dokunursan solar.
Solması senin elinden değil...
Kadrini bilmediğinden.
Manolya seyredilir o kadar.
Manolyaya emir çıkar :
“Bana dön! kadrini bilmiyorlar!”
“Gel!” emrine, manolyanın boyun eğmesidir bu solma.
Biraz da manolyayı düşün daha söylemeyeceğiz...
O mübârek çiçekte gizli olanı ara bul!..
16.4.1971
Teravet : Tazelik. (Bak: Taravet)
Revnak : f. Zinet. Parlaklık. Göz alıcılık, güzellik. Safa, taravet.