ENNATLAHE RABBE RABBEKÜM “Ennallahe Rabbe Rabbeküm”

Meali: “Ben ALLAH RABB’bım, RABB’ınızım”

Bu âyeti kerimeyi hakikî anlayan Kur’ân-ı Kerim’i tamamıyla anlar. En mühim âyetlerden birisidir,

“Errasihûne fil ilim” âyet-i kerimesinde rasih olanlar ancak anlarlar... RABB:

ALLAH’ın kudretlerinin tecellî ettiği ne ise orada RABB’ım.

Bu tecellîm görünmez.

Onun mevcudiyetinin RABB’iyim.

Sizin de RABB’ınızım...

Kâinatta herşey benden tecellî etmiştir.

Fakat ben o şey değilim...

Bunu idrak ederseniz doğru olduğunu anlarsınız:

İşte bu da “HAKK” dır.

“Ene’l-HAKK”, bunu idrak eden tasdik için söylemiştir.

Âyeti Kerimede “Ene’r- RABB” denilmemiştir.

“EnALLAH” denilmemiştir.

“Görmediğim ALLAH’a secde etmem” sözü budur.

Tecellî eden her şeyde, RABB seklinde kudretleri görüyorum ve:

“O “HAKK” dır!” diyorum.

“Ve ALLAH’a secde ediyorum!” demektir.

“RABB’ımı gördüm.” (Mi’rac’da),

“RABBi’l- izzeti gördüm.” (Mi’rac’da),

“RABB’ımı genç bir insan şeklinde gördüm.” (Mi’rac’da)

Herşey ALLAH’da hazır ve nazırdır.

O olmasa hiçbir şey yoktur.

MUSA: “RABB, bana kendini göster!” dedi.

“ALLAH, bana kendini göster!” demedi.

RABB, dağda tecellî etti.

Halbuki Musa’nın, “El BASÎR” olarak RABB’ın tecellîsinin kuvveti fazlalaştı. O kuvvetten dağ eridi.

Rabbü’s-semâvât. Rabbi’l- ard. Rabbi’l- âlemin.

Rabbü’l maşrıkeyn. Rabbü’l-magrıbeyn.

Rabbi’n-nas. Rabbi’l-felak...

Hulâsa:

Mutlak hakikat ALLAH’dır.

Her şey ne varsa ondan...

Fakat hiçbir şey O degil..

Kudretini gösterdi “RABB” oldu.

Göründü “HAKK” oldu.

Her şeyde ve insanda tecellî eden ALLAH’ın kudretleri “RABB” dır.

Bunların ALLAH’ın kudreti olduğunu bilmek ve tasdik etmek “HAKK” dır.

ALLAH:

“Kudret ve güçleri ile birşey sarf etmeden, yalnız “OL!” demesi ile yarattığı şeylerin, kâinatın, o güç ve kudretleri dolayısıyla onların “RABB” ıdır.”

Güneşin ziyâ neşri nasıl ise, ALLAH’ın kudret ve güçleri de kendisinden nebean eder. Esmâlar işte böyledir.

Bundan dolayı da “RABB” dır.

Güneşin ziyâ ve hayat huzmeleri güneş değildir.

Güneşin kudretlerinin görünüşüdür.

Her şeye ziyâ, kudret, hararet veren o huzmelerdir.

Bu güneş değildir.

Ondan çıkan huzmelerdir.

“Ahadiyet”; kesrete, “ALLAH”, RABB, İLÂH HAKK lâfz-ı mübareklerinin tecellî ve mânâları ile intikal etmiştir.

“Ben bir gizli hazine idim, görünmek istedim” hadîs-i kudsîsi bunu gizli kapaklı irade etmektedir.

“RABB”, ALLAH demek değildir.

Kudretleri güçleri ile görünmesi “RABB” dır. ALLAH, İLÂH değildir.

Tecellî eden güzel esmâları ile “İLÂH” dır. Bunu iyi anlamak lâzımdır...

O hâlde:

Yâ ALLAH! Yâ RABB! Yâ İLÂHİ!, Yâ HAKK! mübârek lâfızları başka başkadır. Resûlü Ekrem’e nail olan ilk âyet:

“Seni yaratan “RABB’ın” ismi ile oku.”

“ALLAH’ın ismi ile oku” denmedi...

Burası yukarıda kısaca anlattığımızın hülâsasıdır.

Çözmeye çalış! Anla!

Daha uzun söylemek doğru değildir...

“İnni ene rabbüke fahla' na'leyk inneke bil vadil mukaddesi tuva : Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ'dasın!” (Tâ Hâ 20/12)

“İnneni enallahü lâ ilahe illa ene fa'büdni ve ekimis salate li zikri : Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Tâ Hâ 20/14)

“İnnellahe Rabbi ve Rabbüküm fa’büduh, haza siratüm müstekiym : ALLAH, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i İmrân 3/51)

“Ve innellahe Rabbi ve Rabbüküm fa’büduh haza siratum müstekiym : (İsa şunu da söyledi:) Muhakkak ki ALLAH, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk ediniz.

İşte doğru yol budur.” (Meryem 19/36)

“Ve innellahe Rabbi ve Rabbüküm fa’büduh haza siratum müstekiym : Çünkü ALLAH, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.” (Zuhruf 43/64)

“....ve ma ya’lemü te’vilehu illellah, ver rasihune fil ilmî yekulune amenna bihi küllüm min indi Rabbina, ve ma yezzekkeru illa ülül elbab : .... Halbuki Onun te’vilini ancak ALLAH bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân 3/7)

Rasih : (C.: Râsihîn-Râsihûn) (Rüsuh. dan) Temeli kuvvetli, sağlam. * Bilgisi, bilhassa dinî bilgileri çok geniş olan. * İyice oturmuş, dem ve damarlarına yerleşmiş, temeli sağlam ve kuvvetli olan.

Nebean : Nebea’ : Kaynak olmak, pınardan su çıkarmak, su akması.

Huzme : Demet. Deste. Bir kucak şey. * Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun halindeki şua.