SAKAL:
Erkeklerde vardır.
Kadınlarda yoktur.
Erkeklerde muayyen bir yaştan sonra çıkar.
“Olmak veya olmamak” bir yaratılıştır.
Tabiî olarak kabul edilmiştir.
Fakat sebep vardır.
Erkek ve kadın arasında daha birçok birinde vardır birinde yoktur.
Bu, hususi bilgi hududu fazla olanlarda, tetkik edenlerde daha birçok cesedî, şeklî ve ruhî olarak farkların da mevcut olduğu ortaya çıkar.
Vazife bakımından da büyük farklar, değişiklikler mevcuttur.
Bunların bepsi birine erkek, birine dişi ismi altında toplanır.
Hayvanlarda bütün yaratıklarda, Nebatlarda, Böceklere sürfelere kadar, hatta mikroplara kadar uzanır.
Mikrop âleminde teşhis icin gram alanlar, almayanlar diye bu başka levha altında mütalaa edilir..
Erkeği olmayan yaratıklar da vardır, ipek böceği gibi.
“Bu değişiklik niçin murad edilerek yaratılmıştır?” suali;
“İpek elbise erkeklere haramdır” aklında dursun...
Ortaya çıkarsa bunun da bu suali kavrayan ve izahını yapmak hududu da mânevidir.
Mantık ve akla zerre kadar itiraz ettirmeden hakiki cephe ortaya çıkar. Ama bunu anlatmak insanlara meraklılara bir fayda vermez.
Onun için bunu izah etmiyoruz.
Bu küçük izahtan sonra sakal bırakmaya geçiyoruz.
Sakal;
Resûlü Ekrem’in kendi cesedlerine ait bir sünnetdir.
Kendileri niçin bırakmamışlardır.
Bu ayrı bir meseledir.
Onu bilsek de kendimiz de o, mânevî sebebi izaha cesaret edemeyiz.
Sakal bırakın!
“Sakal bırakınız!” diye Resûlün bir emri yoktur.
Soranlara:
“Yakışıyor. Hoşunuza gidiyorsa bırakabilirsiniz!”
Burada ihtiyara bırakılmıştır.
Bunda bazı şartlar gizlidir.
Yakışıyor hoşunuza gidiyorsa.
Bir de bırakabilirsiniz buyurması:
Mesuliyeti mâneviyesi size cesedinize aittir.
Ben cesede şefaat edemem, ruhunuza şefaat etmek ancak bana müsaade edilmiştir.
Birgün Resûlü Ekrem Hz. Fatıma’ya:
“Kızım canını cehennem ateşinden kurtarmaya çalış!”
Can nedir bilir misin?
Öğren bunu be!
Bilmiyorsan bunu okuma...
“Zira farzları terk, yasak olan şeyleri işlemeniz sebebi ile azaba sürüklenmenizi “ALLAH dilerse” üzerinize gelecek azabı ve cezayı def edip uzaklaştırmaya muktedir değilim!” Burada ruh buyurmuyor, cesedini demektir.
“Ben yalnız ruhunuz için HAKK önünde ALLAH’ın izni ile şefaat için yalvarabilirim!..” Yakışmak bir şarttır.
Cesede aittir.
Başkalarına da hoş gelmesi lâzımdır.
Hoşunuza gidiyorsa!
Bu hususlara dikkat etmek gerek “Hoşunuza gidiyorsa. Yakışıyorsa!”
Yek diğeri ile burada birleşerek kucaklaşmıştır.
1- Evvelâ ailesine, Çocuklarına, Ahbaplarına
2- Dış diğer insanlar tarafından.
3- Islâmın verdiği temizlik, Fazilet, Adâlet, Doğruluk ve diğer emirlere, nehiylere mânevî hayatınızdaki safiyetine, bağlılığa uygun olursa...
Namaz kılmayan, Oruç tutmayan, Hacc yapmayan İslama soru yoktur. Azabı bu dünyada çeker.
Fakat zekât vermeyene ötede sorgu vardır.
“Sakalda” bu iki hududun kabul edilmesi vardır.
Zekâtını tam vermeyenlerin sakal bırakması doğru değildir.
Sünnet niyeti ile sakal bırakan mecburi bir sırra karşı söz vermiş olur ki, o zaman o sırrın ifade ettiği şeyleri örselememesi mecburiyetine girmiş olur.
Bu sır nedir?
Bağışlayın onu söyleyemeyiz ve kelimeler hâlinde yazamayız...
Sünnet olarak sakal bırakmak o kadar kolay bir iş değildir.
Sünnet niyetiyle olmadan sakal bırakmak birşey ifade etmez.
HAKK’ın emirlerini yapmıyor yasaklarından kaçmıyorsa bunun hakkında sual sormayın... Soracağın suale “merak ettiğin için” cevap veremeyiz.
Resûl bir hadîsinde buyuruyor ki:
“Namaz kılmayan, ümmetimin Yahudileridir”..
Birçok Velîler vardır, sakal bırakmamışlardır.
Bir çokları da bırakmışlardır.
O da iki parmak uzunluğunda.
Uzun sakal, sakal değildir.
Birçok resimler vardır.
Garip elbiseler içinde sakallı büyükleri temsil ederler.
Bunların hepsini istisnasız Yahudilerin asırlarca işledikleri bidat ve şekilleri ortaya çıkarmıştır.
Geylânî, Rifaî, Muhiddini Arabî, Hacı Bektaşi Velî, Hacı Bayramı Velî, Celaleddini Rumî haşaratının garip ve gülünç kıyafetleriyle, sakallarını ne hâle sokmuştur.
Bu tasvirat haramdır, Küfürdür, Şirkdir.
Bunların hepsi doğru değildir.
Yahudi düzmesidir.
Dikkat edilirse Hacı Şabanı Velî’ye kimse yanaşamamış.
Sahabeden bir çoklarının sakalları yoktu..
İslâm halifelerinden bir çoklarının da sakal bıraktığı görülmemiştir.
Osmanlı padişahlarında Yavuz, Genç Osman, Mecid I, Vahdeddin’in sakalları yoktu... Bediüzzaman sakal bırakmamıştır.
Bunlar tesadüfi değildir.
Bir sebeptendir.
Resûlü Ekrem’e sakal bir heybet ve güzellik verirdi.
Sakal bırakmak Resûl’e ittibadır.
Görünüşte onun çehresini taklitdir.
Sakalı sünnet niyetiyle bırakan :
Ben içten ona benzemeye çalışıyorum, bunu dışarı vurmak istiyorum demektir.
“Eğer sakal bırakıyorsanız nasranilere benzemeyin.” Hadîs.
Müfred olarak “benzemeyin” yani her kim bırakıyorsa demektir.
Bu emirdir.
Sakal bu sûretle bırakıldıktan sonra birçok kuyudat ortaya çıkar.
Sakal bırakan bir insan kendine mubah olan bazı fiillerini, hareketleırini ve gıdalarını terk etmesi lâzımdır.
Terk etmezse, yaparsa günaha yanaşır.
Burada günaha yanaşmak ne demektir.
Azabı mucib bir günah değilse de buğulu bir aynada kendini görmeye yeltenmek gibi bir hâle insanı sokar.
Ondan sonra da hakiki, Resûl’e hürmetsizlik hududuna insanı sokar.
Sahabeden, tabeienden ve tebee tabeinden ve birçok Velîler sakal bırakmamışlardır.
Sakal bırakmada takayyudat o insanın mânevî makamına göre fazlalaşır ve ağırlaşır ki o zaman o takayyudat kendisine adeta farz olur.
Terki küfre doğru gider.
Sakal Resûl’e ittibaın bir nevi cesedî şâhidi olur.
Zekât farz olan bir mü’mînin tam zekâtını vermesi ibadetlerin kabulüne en birinci vesile ve şarttır.
Bunu yapmayanların ibadetleri beyhude olduğu gibi israr ederse küfre girer.
Böyle kimsenin “sünnet niyetiyle” sakal bırakması katiyyen doğru değildir.
Kendinin o sakalı yolması lâzımdır.
Yoksa sakalını birgün derisiyle yüzecek görünmeyen bir el ortaya çıkar. Korkarsan hipi niyetiyle sakal bırak...
“Sakalından utanmıyor musun?” sözü nesilden nesile devam ede gelmektedir.
Daha ince hakikati hikmeti söylenemez.
Söylersek bugün birçok sakal bırakanlar derilerini yüzecek derecede sakallarını hemen traş ederler.
Zekâtını tam vermeyenin sakal bırakması şekli şüpheden âri, haramdır.
Burada sunu söylemek isteriz:
Baş saçlarını ustura ile kazımak da doğru değildir “Saçlarınıza ikram ediniz”.
Bu hadîsi söyledikleri zaman Resûlü Ekrem hicretten evvel Mekke’de idiler. Resûlü Ekrem’in o zaman sakalı yoktu.
Sakalı Medine’de bırakmışlardır.
Sebebini söylersem berberlere giden olmaz.
Eski berberlerin kapılarında, büyük tahta saksılarda “zakkum” ağacı bulunurdu.
Bunun sebebi büyüktür.
Kur’ân-ı Kerimde “zakkum” ağacı cehennemin kapısında bulunur diye bir ALLAH kelâmı vardır.
Halbuki cehennemde ağaç yoktur.
“Nasranilere benzemeyin” sakal bırakanlara bu emirdir.
Şeklen benzemeyin.
Ruhen herkes birbirine benzemez.
Halbuki bugün sakal yahudi düzmesi bir hâl almıştır.
Asırlardan beri yahudilerin tedrici sinsi faaliyetlerinin eseridir.
Gelenek hâlinde bilmeden büyüklerine kadar.
Hatta birçok uydurma resimlerle: Büyük Velîlerin, hatta 12 imamı resimlerle ne hâle getirdiklerini görmek insana ruhen azab veriyor...
“Kastalani” den rivâyet edildiğine göre Resûlü Ekrem’i âlem-i mânâda görenlerin büyük Velîlere göre:
“Kulak memesinden hafif başlayıp çenede azami iki parmak uzunluğunda imiş”...
ALLAH en doğrusunu bilendir.
Cenab-ı Ali, Hz. Fatıma’nın irtihalinden sonra sakal bırakmışlardır.
Geylanî, Rifaî, Bedevî, Dissukî, Şabanı Velî, “Velâyete” sahiptiler.
Sakalları iki parmaktı...
Resûlü Ekrem hicretten sonra Medine’de sakal bırakmışlardır.
Mekke’de iken saçları uzundu.
“Saçlarınıza ikram ediniz!”,
Bu saç bırakanlara emirdir ve kendileri saçı tabiî olarak kabul etmelerindedir.
Kendileri sakal bırakmadan saçları mevcuttu.
Resûlullahın saçları omuzuna yakın kulak memeleri hizasında idi...
Son söz olarak şunu söyleyebiliriz.
Hazreti Veysel’e:
“Sakal bıraksana!” demişler:
“Resûlü Ekrem’i cesedden görmeyi HAKK bana nasib etmedi. Nasıl sakal bıraktığını bilmiyorum utanırım!” demişler.
İbni Berekât Rakibi Isfahanı, Muhattarat ismindeki kitabında sakal hakkında şunlar vardır: 3’lerde sakal yoktur. Mecburidir.
7’lerde sakal yoktur. Bırakmazlar.
40’larda sakal yoktur. Bırakmazlar. Bunların niçinleri vardır.
300’lerde bazılarında vardır, bazılarında yoktur, ihtiyaridir...
3000’lerde sakal yoktur.
7’lerin ve 40’ların vefatlarında yerlerine seçilecekler de sakalsızdırlar.
30.000’lerde bazılarında vardır, bazılarında yoktur.
Kutub ve Gavsda bir parmak Resûl’ün bıraktığı tarzda vardır.
Fakat mecburi değildir.
Sakal bırakmak zâten sünnetdir, ihtiyaridir
“Sakal bir şeyi gizler. Bir şeyi açığa vurur, bu sırrı çözmeye savaş!”.
Bu asırda bugün:
3’ler kalmadı.
7’ler 4 kişi kalmıştır.
40’lar 8 kişiye inmiştir.
Bıyık ve sakalda dini birşey aramak yobazcadır, sebebini bilirsen başkadır.
Sürfe : kurtçuk BEN “BEN”;
İnsan vücudunun muhtelif yerlerinde:
Siyah, kırmızı, yuvarlak lekelere denir.
Kabarık, üzerlerinde kıl olan pürtüklü olanlar “Ben” değildir.
Benler erkeklerden ziyâde kadınlarda çoktur.
Ve umumiyetle siyah saçlı kara gözlü kadınlarda yüzlerinde sağ yanakda, alında olur. Bazen de sol yanakda olur.
Sarı ve mavi gözlülerde târif ettiğimiz yanak ve alında ben görülmemiştir.
Sağ ve solda oluş başka başka ruhî bakımdan değişir..
Sağ yanağında olanlar bambaşkadır.
Solda olanlar da yine bambaşkadır.
Amma arada çok büyük fark vardır.
Yani iki defa bambaşkadır.
Sağ mı sol mu hangisidir söylemiyorum.
Ben olanlar birbirine girerler.
Bir de sırtta ense ile kürek kemikleri arasında olur.
Ayagın tam altında olur.
Sırtta olanlar daha ziyâde kırmızı renktedir.
Benlerin marazî olanları da vardır.
Bunlara tıpda nevüs ism verilir.
Mevzumuz dışındadır.
Resûlü Ekrem’de iki dalı arasında kabarık kırmızı renktli büyücek bir “ben” vardır. Vefatlarında bu kaybolmuştur.
Bu nübüvvet mührü idi.
Dünya yaratılalı o yalnız Resûlü Ekrem’de vardı.
Bu benden hiç kimse kendine pay yıkanmaz ha
Yukarıda bahsettiğimiz ehemmiyetli benlerin içinde ölümde kaybolanlar da vardır. Olmayanlar da vardır.
Bu benlerin bir kısmı doğmalıktır.
Bir kısmı da sonradan olmadır.
Bunlar da devamlı kalır veya kaybolur veya ben sonradan çıkar.
27.6.1983
Marazî : (Maraz. dan) Hastalıkla alâkalı. Hastalığa ait. Hastalıklı.