YETİM

Yalnız, eşi bulunmayan tek. Büyük inci mânâsına gelir. Babası olmayan çocuk...

Asıl yetim, çocuk dogmadan babası ölendir.

Çocuk bulûğa ermeden ölürse yine yetimdir.

Çocuk bulûğa erdiği zaman yetimlik kalkar.

Çocuk sahih olduğundan bulûğa erdi mi mükellefiyet başlar.

Anası olmayana da öksüz denir.

Bulûğdan sonra erkek çocukta öksüzlük ref olunur.

Kız çocukta evleninceye kadar bu devam eder.

Bunun sebebi çok mühimdir.

Anası babası olmayana yetimi’l- tarafeyn denir.

Memede iken anası ve babası ölen kız çocuk ve erkek çocuk başka başkadır.

Böyle bir kız çocuğu büyüten, kendi evlâtları imiş gibi bulûğa kadar bakan, kendi evlâtları gibi evlendirenlerin bütün günahları mağfurdur.

100 hacc sevabı alırlar.

Böyle bir erkek çocuğu büyütenler bulûğa kadar muhakkak îman ile giderler.

Böyle iki ayrı yetimi büyütüp, yek diğeri ile arzulan ile yuva kurduranlar muhakkak cennettedirler.

Bunlar hadîsi şeriftir.

PİÇ:

Farsça bir kelimedir.

Dolaşık birbirine karışmış mânâsınadır.

Piçi pâ: Yengeç.

Bu kelime doğrudan doğruya babaya racidir.

Günah babayadır.

Hülâsa :

Babası belli olmayana veya nikâhsız doğan yavruya piç diyorlar.

Kadının ırzına geçen erkekdir. Onu cünub yapan erkektir.

Çocuk bazı uzvî sebepler perdesi altında düşer.

Bu, HAKK’ın bir sırrıdır.

Bir de ana ve baba tarafından düşürülür, yapılır.

Bu hâl, HAYY’a karşı gelinip cinâyettir.

Piç, çocuk değildir.

Birleşenlerin levhden ayrılacak ruha edeb hakaretidir.

Bu hakaretin ismidir.

Bir yavruya piç demek en büyük sorgusu ve azabı olan bir lâftır.

Bu kelimeyi zihin lügatından silmek lâzımdır.

Rahîm kanserleri, prostat, meme kanserleri, çocuk dogmadan imha edenlerde, zina yapanlarda görülür.

Bu hiç şaşmayan bir hakikatdir.

Yavrunun kabahati nedir?

Mesulü kimdir?

Bu gibi yavruya piç söylemek büyük ve affı olmayan bir günahtır.

Hele doğduktan sonra öldürülme veya sokağa atılma.

Bunu yapanlar cehennem azabına sorgusuz atılırlar...

Burada:

Çocuğun rızkını kesmek sütün mânevî tarafına hakaret, cennet anaların ayağı altındadır haberine isyan vardır.

Bu gibi anaların ayağı cennete basamaz.

ALLAH kadını bambaşka yaratmıştır.

Vücud bakımından,

Ruh bakımından,

Fazıl bakmamdan...

Erkekler kadındaki fazlın ne olduğunu bilselerdi zevcelerinin ayağının altını öperlerdi. Kadınların ilki HAVVA...

Âdem’in eye kemiğinden halkedildi lâfı rivâyettir, uydurmadır.

Kur’ânda böyle bir eye kemiği hikâyesi yoktur.

Bu lâf bir kıymet ölçüsü değildir.

Böyle olmasaydı HAKK anaların ayağının altına cenneti seremezdi. (sermezdi değil)... Havva topraktan halk edilmedi.

HAYY’ın tezgâhı olan kadınlar, hayızdan kesildikten sonra çocuk yapamazlar.

HAYY tezgâhı onlardan alınmıştır.

Hayızlı iken kadınlara namaz bağışlanır.

Kaza edilmez.

Kadınlardan imam olmaz.

Cuma namazı kadınlara farz değildir.

Bunların sırrını, hikmetini, kadınlar bilseler secdeden başlarını kaldırmazlardı.

Erkekler bilseydi böyle kadınların ayaklarının altını öperlerdi.

Eşlerini hor görüp onlara hakaret eden, dayak atan, eziyet eden erkekler sonsuz bir hesaba çekileceklerdir.

Ne dinden olursa olsunlar.

İster fasık ister münkir olsun, bu hesap hususi bir hesaptır.

İstisnası yoktur.

Toz kadar bile...

Tövbesi de yoktur.

Ancak kadın; erkeğinin haberi olmadan, sessiz sözsüz,

Hakdan hakkını helâl ettiğini kimseye ifşa etmeden,

ALLAHtan istemesi şartı ile,

Erkek bu hesaptan o da ucuz kurtulabilir belki...

Sokağa atılmış bir yavruyu, bir çocuğu, anasız babasız bir yetim yavruyu büyütüp bakmak, ind-i ilâhiyede büyük bir kıymeti vardır.

Bunun kıymetini insanlar hakkı ile bilseler, böyle yavru bulmak için savaş bile ederlerdi.

Bir yavruya “piç!” demek HAKK’a isyan ve küfür ile aynıdır.

Bu kelime hakiki islâmın lûgatında yoktur.

Aman dikkat edin!

Bu kelimeyi kullanmayın!

Cenab-ı HAKK kelâmında “yetim” için: “Hor görme!” buyuruyor.

Yetime verilen kıymet niçindir?

Kıymetin üstünde İlâhi bir kıymettir.

Evlenmelerde dinî nikâh,

Kur’ândaki “nikâh olunuz!” emrine itaat ve hürmetin bir şeklidir.

Boşanma :

Ma’kul, tamiri mümkün olmayan hususlarda her iki tarafın arzusuyla kanunen kaideye uygun olarak yapılır.

Kadın ve erkek ALLAH indinde aynı hakka eşit olarak mâliktir.

“Boş olsun kelimesi ile erkeklerin sözü muteber değildir.”

Resûlü Ekrem boşanmayı tasvip etmemiştir.

Ancak zina, erkek tarafından olsun, kadın tarafından olsun boşanmaya vesile olur.

Aynı zamanda da cezayı müstelzimdir.

İslâmda bu çok ağır cezalardan biridir.

Buradaki ceza da tatbikden ziyâde korku vermek içindir Emenin emzirene küllü haramdır.

Emzirenin emene nefsi haramdır.

25.8.1979

Ma’kul : Akla yakın, aklın kabul edeceği.

Müstelzim : Lüzumlu, gerektiren. Mucib ve sebep. Bais olan. Bir şeyin lüzumunu deruhde eden.

TER

TER : insan vücudunun muayyen yerlerinde cild altında bulunan ter guddelerinin ifrazıdır. Vücudun bazı yerlerinde de ter guddesi yoktur.

Ter guddeleri kılların yanında bulunur.

Fakat kıl kökleri ile alâkadar değildir.

Yan taraflarından küçük kanallarla kılın cildden çıktığı yere dökülür.

Kılların yanlarında da yağ bezeleri vardır.

(Bazı gençlerde yağ bezi cilde yakın ve dışarıya atılabilir durumdadır.

Hava sonucu bu yağ tabakası hava tarafından derine bastırılır.

Bu, iltihap yapar sivilce teşekkül eder.

Bu, mekaniki ve tıbbî bir sebeptir.

Böyle olmasının da mânevî bir sebebi vardır.

Sonra izah edilecektir.)

Terin terkibinde kimyasal olarak % 99 su, tuz, yağ ve kollestrin bulunur.

Genel olarak tadı tuzluya yakındır.

Kendine mahsus bir kokusu vardır.

Vücuda alınan bazı maddeler ter guddeleri yoluyla dışarı ifraz olur.

Bazı vücudların teri çok keskin ve fena kokuludur.

Bazıları da kendine mahsus ter kokar veya kokmaz.

Bazıları da güzel kokuludur.

Ter kokusunu şahıs kendisi kat’iyyen alamaz.

Sebebi vardır.

Vücudun ter guddesi olmayan yerlerinden de ter çıkar.

Alında, avuç içinde ter guddesi olmadığı hâlde terler.

Vücuddan ter: Ateşli hastalıklarda, Sıcakda, Fazla yorgunlukta...

Hastayı terletirler.

Hasta açılır.

Bu sûretle ter vücuddan birçok vücuda zararlı toksinleri dışarı atar.

Bazı hastalıklarda hususi bir ter kokusu çıkar.

(Kızıl hastalığında in kokusu vardır).

Bazı hastalıklarda ter mevcuttur.

Bazılarında yoktur.

Bazı ruhî hâllerde ter çıkar:

Utanmada, Sıkılmada, Bunalmada, Korku ve suç işlemede...

Ter birçok suni renklerin boyalarını eritir.

Ruhî hâletlerdeki terin sıcak ve soğuk ile alâkası yoktur.

Bazen vücudun muayyen yeleri terler.

Bazen de vücudun tamamı terler.

Bazen ter soğuk, bazen sıcaktır.

“Resûlü Ekrem’in teri gül kokardı”.

Terlemelerin içinden sıyrılan bir ter vardır.

“Alın teri”...

“Alın yazısı”.

“Alın açıklığı”.

“Alın kırışıklığı”

Bu ifadelerin içinde de birşey gizlidir.

Canlı mahlûklarda hatta nebatlarda buhar veya su çıkar cildlerinden, yapraklarından, gövdesinden.

Bazılarının cildlerinde mesamat, küçük delikler yoktur.

Yorgunluk, sıcak, hastalık hâllerinde bu buhar yani su, ter ismini alır...

Soğuk zamanlarda, istirahatta, hastalık olmadan da ter gelir...

Hepsinin sebepleri vardır.

Nebatat ile uğraşanlardan, hayvanat ile uğraşanlardan bu terin fennî, ilmî sebebini sorup öğrenebilirsiniz.

Ter geldiği sebebe göre kokulu veya kokusuzdur.

Tad itibarı ile de, terkip itibarı ile de farklıdır.

İnsanlarda ve bazı hayvanlarda umumiyetle terde iğrenç olmayan dereceden, insanı tiksindirecek dereceye kadar koku vardır.

Bu kokuları çıkaranlar kendi kokularını ya duyarlar ya duymazlar.

Duyarlar dedik.

Kokuya alışmışlardır da ondan.

Asıl olarak bu kokuyu duymazlar.

Her insanın kendine mahsus bir kokusu vardır.

Bu kokuyu almazlar.

Başkalarının aldıkları kokuya göre hükmederler, insanlar kendi kokularını alsalar çıldırırlar.

Çocuklarda ter kokusu normalde yoktur.

Sebebi vardır.

Tıp hududunun dışında izah edilebilir.

Alın terler, avuç, el içleri terler.

(El üstü değil).

Koltuk altları terler, ayak parmakları arası terler ve altı terler. (Ayak üstü değil).

Göğüs terler, omuzlar terler, saç dipleri terler, kasık aralan terler.

Bütün bu terlemeler normal hâllerde olur.

Bu hastalık hâlleri değildir.

Hastalıklarda terin karakteri değişir.

Diğer bazı arazlarla birlikte...

Kaşıntı, yanma, sızı ve hafif yara kuru veya yaş şekilde...

Birçok hastalıklarda da az veya çok bu yerlerin bir kısmı terler veya kokar...

İnsanlar bu kokuları gidermek için güzel kokuları icad etmiştir.

Nebatlarda, Çiçeklerde, Kokusuz olanlar vardır.

Gül kokusu, Yasemin, Menekşe, Limon, Nergis saymakla bitmez.

Soğan, sarımsak gibi fena kokular bunlar da çoktur.

Birşey aslını tazeliğini kaybetmeye başladı mı varsa kokusu tiksindirici olur.

Et güzel kokar bozuldu mu çok fena kokar.

Limon güzel kokar, çürüdü mü fena kokar.

Herşey böyledir, insanlardaki ter de böyledir.

Hastalık perdesi arkasına gizlenmiş mânevî bir sebebe bağlıdırlar.

Şarap ve içki kullananlarda, zina yapanlarda, gusulsüz olanlarda, midesinde haram olanlarda, dedikodu, gıybet, yalan, hased, kendini beğenmiş, ne yaptığını bilmeyen münafık kimselerde, domuz eti yiyenlerde ter kokusu vardır.

Haram yiyenlerde koku duyuhnasa da bu duyulmayan koku, elbiseyi ayakkabıyı eskitir. Doğru, dürüst, âdil, mütevazi, ahlâklı kimselerde kim olursa olun fena koku çok enderdir. HAKK esmâlarının akisleri insandan uzaklaştı mı insanlarda “leş” kokusu ortaya çıkar.

Dindardır, hatta hacıdır fakat fena kokusu vardır.

Sebebini kendisi ruhî muhasebe yaparak kendi kabahatlerini düzeltmezse, o fena koku her yerde onu aşikâre vurur.

Onun için Resûlü Ekrem:

“Güzel kokular sürünün!” buyurmuştur.

Bu hâli yüze vurmamıştır.

Koku:

Burun vasıtası ile alınan, görünmez izah edilmez bir his ve duygudur.

Koku hava dahilinde duyulur.

Havasız yerde koku naklolmaz.

Canlı, cansız, nebat, hayvan, mikrop, görünür görünmez berşeyde hissedilir, edilmez bir koku mevcuttur.

Mikropların kendilerine mahsus kokuları vardır.

Kadın ve erkeklerin kendine has ayrı bir kokusu vardır.

Bu tabiî olarak, kirli veya temiz olmakla alâkası yoktur.

Sebep meçhul olmakla beraber mevcuttur.

Sebep mânevidir.

Bazı insanlar terleseler de terlemeseler de koku duyulmaz.

Bazılarında terledikleri zaman zuhur eder.

Bazıları da hiç terlemezler.

Bunlarda ya koku vardır yahut da yoktur.

Normal, insanlarda yani hasta olmayanlarda bu koku yek diğerini rahatsız ettiğinden insanlık tarihinde bu fena kokuyu gidermek için parfüm sanayii icad edilmiş, binlerce fena kokuları kapamak için güzel kokular kullanmaya başlamışlardır.

Hele bu asırda odorantlar çoğalmıştır.

Gıdaya, yaşamaya, hastalığa bağlı kokular varsa da hiçbir sebebe bağlayamadığımız fena kokular da vardır.

Sebebi için uğraşır dururlar.

Hakiki sebep:

Mânevidir.

Mânevî ne demektir?

Bu çok ince bir şeydir.

Mânevî dediğimiz zaman neyi kastediyoruz.

Ne dindarlar vardır.

Kokarlar...

Mânevî:

Ruhî ve maddî muvazenenin en iyi “Ahsen” şekilde olmasıdır.

Kiminin nefesi kokar.

Kiminin ağzı kokar.

Bunlar maddî olduğu gibi, mânevidir de.

Kiminin, ağzı konuşurken kokar.

Kiminin, aldığı sarımsak soğan kokusunu etrafa salar.

Yanlarına ne yanaşılabilir ne de onlarla konuşabilirsin.

Bunlardan hiçbiri farkında değildir.

Resûlü Ekrem:

“Soğan ve sarmısakda vücuda nafi bazı hastalıklara iyi tesir eden hassalar vardır!” buyurmuştur.

“Yalnız bunları yiyenler içimize ve kalabalık yerlere gelmesinler!” demişlerdir.

Bu, yemeyenleri rahatsız etmemek için, dolayısıyla men etmiştir. Kendilerine niçin yemedikleri soruldukta:

“Her an Cebrail ile temasdayım!” buyurmuşlardır.

Meleklerde yeme içme olmadığından bu kokulara karşı HAKK onları hassas kılmıştır. Meleklerin koku alma hassaları mı, yahut burunları mı var ?

Hayır.

Peki bu nedir?

Onu bir söylersem çıldırmak işten değildir.

Kokular dünyaya aittir.

Rüyada koku olmaması bunu teyid etmektedir.

Rüya, dünya âlemi değildir.

Başka bir âlemden dünyaya bakmaktır.

Gül ve çiçek tohumlarının hiç birinde koku yoktur.

Bâtınında gizli olan renk, yaratılış muradı zâhir olduğu zaman renk ve kokusu dünyada görünür ve ortaya çıkar.

Büyük insanlar da bir gül tohumu gibidir.

Bâtını hafif dışarı vurdu mu (Her insanda bu vardır) kokusu ortaya vurur. Ve kendisi bunu duymaz.

Herkes kendi kokusunu alsa çıldırır.

O büyük insanların yüzüne bakabilirsen gördüğün anda ne hâleti ruhiyede olursan, ne durumda bulunursan bulun, sana, ALLAH’ı hatırlatır görünüşü ile...

Meleklerde : İdrak, Anlama, Görme, işitme, Konuşma, Koku alma hassaları insanlardaki organlar gibi değildir.

Ne yerler, ne içerler, ne yorulurlar, dişi erkek mefhumu onlarda yoktur...

Aç bir insan kızarmış bir tavuk görse ağzı sulanır, rüyada bağırır.

Fakat uyanık olanlar bunu duymaz,

Bazı insanlarda erkek veya kadın olsun ağız kokusu vardır.

Nefes kokusu vardır.

Bunlar evvelâ tıbbî ve organizma hastalığı bakımından olur.

İkisi de ayrı ayrı sebeplere bağlıdır.

Hem nefes kokusu, hem de ağız kokusu.

Tek şahısda ikisi birden olmaz.

Olur diyenler bulunursa bu kokuları yek diğerine karıştırıldığı içindir.

Bazı kokuyu şahıs bazen alır, bazen de almaz.

Bunun da sebebi vardır.

Ter kokusu terleme esnasında çıkar.

Kıl olan koltuk altlarında.

Bir de bütün vücudda vardır.

Terlemedikleri zaman yoktur.

Bir de terlesin terlemesin, sıcak olsun soğuk olsun daima mevcuttur.

Bazı kimseler de terlemezler.

Ayak kokusu vardır.

Devamlıdır.

Ter de vardır.

Gaita kokusu vardır, idrar kokusu vardır.

Bazen bu iki tabiî kokusunun üstünde çok fena kokarlar.

0 zaman bazen geçici bir hastalık neticesidir.

Devamlı ise başkadır.

Bir de devamlı vücud kokusu vardır.

Şahıs farkında değildir.

Bu kokuyu alamaz.

Yanına yanaşanlar bu kokuyu alırlar...

Normal, hasta olmayan kimselerde:

1 - Ağız kokusu

2 - Nefes kokusu

3 - Ter kokusu

4 - Ayak kokusu

5 - Gaita kokusu

6 - İdrar kokusu

7 - Bütün vücud kokusu.

Bunların sebepleri uzvî birşeye bağlanırsa da yine bunların hepsi mânevidir. Neden öyle olduğunu açıklayamam.

Sonra bir sırrı açıklamış oluruz.

Benim için doğru değildir böyle kimselerin...

Bir de herkesin alamadığı kokular vardır.

Onlar da yine insanı tiksindiren kokulardır.

Fakat her burun almaz.

Amma bu risaleyi niçin yazdın diyenler sebebini de söyle derler.

Söylesem bir fayda vermez...

Fakat küçük bu lif hâlinde bir ip ucu vereyim:

1- Kimse kendi kokusunu alamaz.

Alırsa çıldırır.

Bağırsaklardaki kokuyu alamıyoruz...

2- Kimse kendi sesini tanıyamaz.

Tanırsa birgün “günü geldiğinde utanır”

Kimden?

Kendi kendinden...

Cenab-ı ALLAH bir hadîsi kudsîde:

“Ben bir gizli hazine idim. Görünmek istedim”

“Kime görünmek için?”

Evvelâ bunu hâllet.

“Bütün kâinatı halkettim!” buyruluyor.

Bütün sırlarını, güçlerini, kudretlerini açığa vurdu.

Niçin yağma etmiyorsun...

Başka ne sır arıyorsun, mânevî sebeplere bağlıdır hepsi...

Nüvelerini evvelâ babadan, sonra anadan alır...

Bulûğdan sonra bunlar o kimsenin kendi gayreti ile ortaya çıkar...

Veraseti inkâr mı etmek istiyorsun?

O hâlde sus...

Dediklerimiz ilmen de doğrudur.

İlim nedir?

Ahlâkın verdiği bir istidad ve kabiliyetin topladığı hakikat olanlar değil midir?

Muhtelif hastalıklarda, yaralarda, muhtelif mikroplara göre hususi koku vardır.

Bazı hastalıklarda, ayak altında bazı kokular peydah olur.

Bazı hastalıklarda, hastanın yanına yaklaşıldığı zaman hususi bir koku duyulur.

Birçok mikrop cinsleri, birçok hastalıklarda vücudda veya vücudun muayyen yerlerinde hususi kokular olur.

En çok ayak altlarında bu koku alınır.

Üremili hastalarda elma kokusu duyulur.

Bunlar kitaplara da geçmiştir.

Aseton kokusu.

Kediler normal insanlarda koltuk altı kokusunu çok sever.

Bir kediye koltuk altını koklatırsan hayvan yüzünü oraya adetâ dürterek sürer.

16.6.1982

Mesammat : (Mesemm. C.) İnsan veya hayvan cildi üzerindeki teneffüse yarayan küçük delikler, gözenekler.