Yek diğerimize selâm alırız, veririz.
Bu ne demektir?
“Es SELÂM” ALLAH’ın esmâlarından biridir.
Mânâsı:
Doğruya, güzele, emniyete, güvene götürücü, her şeyden koruyucu demektir.
Bu ceseden ve ruhen hayatta olanlara ait mübarek, mukaddes bir kelimedir.
Başka dile tam tercümesi olmaz.
Zira ruha hitap ilâhi bir kelimedir.
Es SELÂM:
ALLAH seni korusun, muhafazası, selâmeti senin üzerine olsun.
Bu büyük bir duadır.
Usul ve edebiyle olursa kabulü muhakkaktır.
Selâm:
“Ben ALLAH’ın kuluyum, içimde, düşüncemde daima O var.
O’na güvenerek sana selâmetle olmanı, benden sana zarar gelmez, bu hususta ALLAHı da şâhid tutarım!” mânâsına gelir...
Verilen selâm:
Es SELÂM ise; aynen
Selâm ise; aynen karşılık vermelidir.
Toplu bir yerde Es SELÂM ile herkese birden verilmelidir.
Tek kişinin verdiği selâm, topluluğa Es SELÂM ise topluluktaki “ve” kelimesini ilâve etmelidir.
Tek teke verdiği selâmda “ve” ye lüzum yoktur.
Tek: “Esselâmunaleykûm” topluluk: “ve aleykümselam” demelidir.
Tek teke: “Selâmun aleykûm” demeli.
Cevap : “Aleykûm selâm” demelidir.
“Aleykûmû selam” dememelidir.
Bu selâmlar tanımadığınız yerde verilmemelidir.
“Merhaba” demek en doğrusudur.
“Benden size zarar gelmez!” demektir.
Selâmı ağzınıza sakız yapmamalıdır.
Tanımadığınız yerde katiyyen kullanmayınız.
Eskiler onun için el ile selâm verirlerdi.
Askerlerdeki selâm da budur.
Eskiler “Temenna” derlerdi.
Yani iyi niyette olduğunu ifade etmektedir.
“Temenna” “Temenni” Kelimesinden gelir...
Es SELAM ALLAH’ın esmâlarından biridir.
Bunu söylemek hakiki müslümanlara aittir.
Dua olması için abdestli söylenmesi kabul olunmasına vesiledir.
Daha başka Ledunnî mânâsı da varsa söylemek başka bir meseledir.
Namaz sonunda verilen selâm bu hudud içindedir.
O hududa gelinirse selâm verdiğinde, bir şey görmek nasibtir.
ALLAH cümleye nasib etsin...
Cemaatle kılınan namazda cemaatin imamla birlikte selâmı ise bambaşkadır.
Ne olduğunu hakiki namaza “Yani Mi’rac’ta olana” kavuştuğun zaman anlarsın...
“Selâmu aleykûm.” : Tek.
“Aleykûm selâm.” : Tek.
“Esselâmu aleykûm.” : Tek.
“Aleykûm selâm.” : Tek.
“Esselâmu aleykûm”. : Topluluğa.
“Ve aleykûmus selâm.” : Topluluğun cevabı...
Mağazalarda, umumî yerlerde, tanımadığınız yerlerde selâm vermeyiniz. “Merhaba!” kâfidir. Alan olmaz, bilen olmaz, cevapsız kalır.
İleri derecede doğru değildir.
O kadar...
Sebebini sorma!..
“Selâm” islama aittir.
HAKK’a bağlı, emirlerini yapanın işidir.
Merhaba :
“Memur, temiz bir makama geldiniz, benden veya bizden size bir zarar gelmez!”
“Bonjur”, “Günaydın” Bunun mukabili değildir.
“Geceniz hayırlı olsun!” demeyin.
“Geceler hayır olsun!” deyin.
“Geceniz” dediğinizde sahibiyet çıkar.
Geceler de, gündüzler de ALLAH’ındır.
Ne benim, ne senin hiç kimsenin değildir.
Unutma!..
Son senelerde yahudilerden gelme ve bir çoklarının bir yere girdikleri zaman:
“Selâm!” dedikleri.
Bu:
“Şalom” Kelimesinden gelme bir usuldür.
Yahudi selâmıdır.
“Es SELÂM” kelimesine hakarettir.
İslâmın işi değildir.
Hatta küfürdür...
Namazın sonunda okunan “ALLAHumme...Kemasalleyte” ler var ya biliyorsun, onların Türkcesinî söyleyeyim de öğren bil!
“Yâ RABBi! “M” de ve “M” in ümmetine rahmet ihsan et!
ALLAH’ım Sen elbette Hamid ve Mecid’sin!..
ALLAHumme... kemabarekte...
Yâ RABBi! “M” ve “M” in ümmetine hayır bereket ihsan eyle!
Nasıl ki İbrahim’e ve onun ümmetine ihsan buyurdunsa.
ALLAH’ım muhakkak Sen hamid’sin. Mecid’sin!..”
Bu selâvatlar:
İbrahim Peygamber;
Kâbe’nin devamı için bir peygamberin gelmesine dua etmiştir.
O da Resûlü Ekrem’dir.
İbrahim Peygamber’in geçmiş duasına bir şükran olarak Resûlü Ekrem böylelikle bir dua borcu ödemiştir.
“Ben babam İbrahim’in yaptığı duanın mahsulüyüm”. Hadîs.
“ALLAHumme entesselâm : SELÂM Sensin
Vemin kesselâm : SELÂM ve selâmet Sen’dendir
Yâ zül celâli vel ikram : Sen’in kudsîyetin yüce ve eşsizdir.”
El kâsib Habibullah : Kazanan ALLAH’ın sevgilisidir.
Çalışıp kazanan bir mü’min rızgını verenin ALLAH olduğunu katiyen unutmaz.
El Rızkalâallah : Rızık ALLAH’ın üstünedir.
Kuldan “sebep olmaktan başka” birşey beklenemez.
Helâl peşinde koş.
Arkandan koşanın haram olduğunu düşün!
Geriye dönme!
Bakma!..
Kâsib : Kazanç sahibi. Kazanmak için çalışan. Kesbeden. Marifet için çalışan. SÜT
Süt :
Memelilerde vardır.
1- Eşek, at, inek, koyun, keçi, manda bu hayvanların hepsi ot yiyen hayvanlardır.
Diğer et yiyen hayvanlarda da süt vardır.
Ot yiyen hayvanların sütleri içilebilir...
2- İnsanlarda süt:
Sütün insanlarda nasıl husul bulduğu tamamiyle aydınlanmış değildir:
İleri sürülenler doyurucu değildir:
İnsanlarda her zaman süt yoktur.
Yukarda bahsettiğimiz ot yiyen hayvanlarda yalnız inek, koyun, keçi, manda bunlarda devamlı süt vardır.
Kadında (ırzâ’) emziklilik hâli emzirme hâlinde :
Kadının bu büyük mazhariyeti bilmesi lâzımdır.
Sütü yavrusuna daima abdestli vermelidir.
Kadınlarda sütün ırzâ’ hâlinde çekilmesi büyük bir hadisedir.
“Yavruya süt verdirilmiyor!” demektir.
Kim verdirmiyor?
Sütü verdiren.
Sebebini araştırmalıdır.
Bu; bazen bir hastalık perdesi altına gizlenir.
Bazen de anlayan için mânevî açık bir sebep vardır.
Fakat hangisi olursa olsun emzikli kadında sütün kesilmesinin asıl sebebi mânevidir. Mideye girecek lokma helâl olacak, çocuğun emdiği süt helâl olacak.
Helâl kelimesi başka dile tercüme edilemez.
Hiçbir dilde bunun ifade ettiği mânâ mefhumu yoktur.
Helâlin en güzeli HAKK yanında makbul olanı alın teridir.
Her milletin dillerinde kendilerine mahsus bazı tâbir ve kelimeler vardır. Bunları başka dillere tercüme edemezsiniz...
İzah edersiniz.
Muadil kelimesini bulamazsınız.
Tercüme edip izah etseniz bile o dildeki insanlar, onun ifade ettiği mânâdaki inceliği ya anlarlar ya anlayamazlar.
Bizim Türk diyarında bu gibi sözler çoktur.
Başka dile tercüme edilemezler.
Mukabilleri o dilde yoktur.
Mesela:
Alın teri:
Bu, vücudun terlemesindeki ter değildir.
Mânevî bir söz ve bir hikmet ifade eder.
Helâl kelimesi de başka dile tercüme edilemez.
O dilde bunun ifade ettiği mânâ mefhumu yoktur.
Helâlin en güzeli HAKK yanında makbul olanı alın teriyle elde edilendir.
Helâl süt:
Mideye girecek lokma helâl olacak.
Çocuğun emdiği süt helâl olacak.
Hakkının yenmediği bir şey olacak....
Bütün bunların temini alın teri hududu içindedir.
Birçok kelimeler daha vardır ki tercüme edilemez.
Bizim anladığımız mânâyı, başka dilde anlayamazlar.
Misaller:
Hamd, Nûr, RAHÎM, RAHMAN, Haram, Şükür, Nebî, Nübüvvet, Risâlet, Hazret, Muharrem, ikram, Mükerrem daha yüzlercesi vardır...
Diğer dillerde bu gibi kelimelerin hakiki ince mânâları mânevî inanış mertebesine göredir.
AHAD
VÂHİD
Bu ikisinin mânâsı da: “Bir, Tek” demektir.
Fakat aralarında ince ve fakat büyük fark mevcuttur.
“ALLAH” Lâfzı celilinin hiçbir dilde mukabili yoktur.
“ALLAH” ALLAH’dır.
İzahı da yoktur:
İsm-i hası El HÂLİK dır.
Çocuk ana rahminden, anasından gıdasını alır.
Doğduktan sonra gıda, anasının memesine intikal eder.
Ve memeden süt şeklinde çocuğa verilir.
Bu sütün temiz olması lâzımdır.
Yani haram karışmamalıdır. Ve abdestli olarak verilmelidir.
Rızka hürmet etmiş olunur.
Abdestsiz vermek doğru olmaz.
Çocuklarına süt vermeyenler çocuğa büyük fenalık yapmış olurlar.
“Benim sütüm gelmedi! Süt çocuğa yaramadı!” gibi lâkırdı yoktur.
Normal ve temiz bir anada süt muhakkak vardır.
Yokluğu bir sebebe bağlıdır.
Bu maddî değil mânevidir.
Ana sütünün menşe’’i mânevî bir menba’dan başlar.
Süt vermeyen kadında sonraları hastalıklar zuhur eder.
Ana sütü emmeyen çocuklarda birçok hastalıklar görülür.
Çocuklarda görülen astımın başlıca sebebi ana sütü emmemektir.
“Efendim ben hep süt verdim amma benim çocukta astım var!”
Abdestli mi idin?
İçinde haram var mıydı sütünün?
Sütün menba’ını biliyor musun?
Söylersem çıldırırsın...
Sütünü vermeyen kadınlarda da vücudları anormal çalışmaya başlar.
Saç dökülmesi.
Ruhî bozukluk.
Cild hastalıkları daha bir sürü dertlere sebep olur.
Normal kadın ve erkek ne zayıftır ne de şişman.
Değişmez.
Bu farkı husule getiren yaşayış ve gıda tarzıdır.
“Sütüm kesildi veremiyorum, veremedim!” lâkırdı değildir.
Sebebini bulup ona göre tedavi edilmelidir.
Sütsüz kadın normal değildir.
Bu bir hastalıktır.
Hem maddî ve hem de mânevidir...
Eski Türk islâm analarında sütsüz kadına tesadüf edilmemiştir.
Hiç arama, yoktur.
Ben 60 senedir arıyorum bulamadım.
Zâten o analar yok!..
Kadının sütünün kesilmesinde mânevî bakımdan babanın da büyük rolü vardır. Ailesine haram yoldan rızık getiren.
Kumar, İçki, Haram peşinde koşan,
Gusül nedir bilmeyen erkekler bundan mesuldürler.
Hem anaya hem evlâda en büyük fenalığı yapmış olurlar.
Bu anlattıklarımız değişmeyen bir kanundur.
İstisnası da yoktur.
Ana sütü, ana vücudunu birçok hastalıklara karşı koruyan bir nesnedir.
Dedelerimizden kalma bir söz vardır.
“Helâl süt emmiş!” derler.
Bu lâkırdıda büyük bir şey gizlidir.
Ana sütünün menşe’’i manevî bir menba’dan başlar dedik.
Süt mübârek bir nesnedir.
Çeşmeye menba’dan billur gibi su geliyor.
Senin çeşmenin içini temiz tutmuyor ve hem de musluğunu bile kirletiyorsun. Nereden sütün geldiğini söyleyemem.
Süt kirlenmez, onu kirleten ana ve babadır.
Bir hadîsi şerifde:
“Cennet anaların ayağı altındadır.”
İşte anadan gelen bu süt hatırı için, ALLAH, cenneti anaların ayağının altına sermiştir.
Bu süt hatırı için...
Eskiden sütü herhangi bir sebepten kesilen veya anası ölen çocuklara “süt anne” tutarlardı. Sütlük de insanlar arasında bir takım şer’i takayyudat ortaya çıkarır.
Süt kardeş olanlar evlenemezler.
Bunda büyük bir hikmet gizlidir.
Ana sütünün sırrı bu, “Evlenemezler” de gizlidir.
Sütün kıymetinin nereden geldiğininin, menşe’inin mânevî olduğunu haykırır.
Süt kardeşlik çok mühim bir meseledir.
Hem maddî ve hem mânevî...
Meme kanserlerinin mânevî sebebi süte hakaretten başlar.
Her hastalığın bir maddî sebebi olduğu gibi mânevî bir sebebi mevcuttur.
Bu söz istisnasızdır.
Hastalık mikrobiktir diyeceksin.
Ben doktorum.
Sizden iyi bunu biliyorum.
Mikrobun o uzva ârız olmasının sebeplerini arar incelerseniz mânevî sebebi de bulabilirsiniz. Bu sebepler incele incele şu sınırlara dayanırlar:
Adâlet, Ahlâk,Doğruluk,Maddî ve mânevî temizlik, bunlar örselenmesi... Gıbta, Hased,
Hırs, Şehvani şiddetli arzular, Zina, Haram, İçki, Kumar, Hırsızlık, Yalan,
Her türlü maddî ve mânevî, akli, ruhî, bedeni muvazenesizlik...
“Kün!” emri ile halkolan bu kâinatta, bir nizam bir muvazene mevcuttur. Görünen en büyükten en küçük görünmeze kadar câridir.
Bu muvazenede hiç bir şeye tahammül edemeyeceği bir aksaklık yoktur.
Bunu bozan insanlardır.
Mantık ile, akıl ile yukarıda saydığımız hareket ve davranışlarla...
Onun için:
“Biz hiç bir nefise tahümmül edemeyeceği yükü teklif etmedik...” buyrulur.
Buradaki yüklemek “nefis”e dir.
Nefis burada arzu, istek değildir.
Yaratmadaki muvazenedir.
“Her şeyi yerli yerinde, bir nizam içinde halk ettik. Hiçbir yerinde kusur ve aksaklık yoktur. Bu muvazenede hepsinin HÂLİK’ına kâfi bir itaati mevcuttur.
Bunun için de rahat ve huzurda bulunmanız için de, târifnâme olarak emirler gönderdik. RAHMAN ve RAHÎM tecellîlerimle de yarattıklarımı daima himaye etmeyi murad ettim... Bundan dolayı ÂDİL’im. GAFÛR’um.
Bütün 99 esmâ ve sıfatlarımla daimi mütecellîyim...
Zâlim değilim!” buyurur,
“Hâlik ı Lemyezel” kullarına...
“Böyle olduğumu anlatmak için de bütün kâinatı zıtlarla doldurdum. Tecrübe ve imtihan ediyorum.
Hakiki olarak bana kim inanıp sevgi ve muhabbetime kavuşacak...
Onun için sevgime, nimetime ersinler diye onlara mükâfatlar vaad ettim. Azablar bildirdim... Zıddiyetlerle dolu görünür, fakat aslında her türlü noksanlıktan münezzeh bir kâinat halk ettim.
İnsana akıl verdim. En büyük nimetimdir...
Akıl ile de muvazene ve intizam arasına zıt gibi görünen nefis perdesinde ancak görülebilen şeyleri böyle murad ettim...
Ve ben perdeyi bulandırmak için şeytanı vazifelendirdim.
Ve bütün bu perdelerin altında gizlendim.
Fakat gizli olmam size şah damarınızdan daha yakındır.
Gözünü kaparsan hiç bir şey görmediğin gibi...
Hakiki gözünü aklın ile açarsan hepsini görürsün.
Bundan ötürü ben, “Len terani : Beni göremezsin!” dedim. “Len era : Ben görünmem ” demedim.
Hadîsi kudsî:
“İnsanda zâhir olduğum gibi hiç bir şeyde zâhir olmadım.” Buyrulur...
Arabî ayın ilk iki günü.
Arabî ayın ortasında.
Arabî ayın son iki günü.
Çocuk, cimada rahime düşerse “Velî” olur.
Cumartesi, Çarşamba günleri rahime düşerse çocuk ölür.
Kurban bayramı gecesi rahime düşerse altı parmak olur.
Ramazan bayramında talihsiz olur.
Şaban ayının 15 inde hayâsız olur.
Acık hava güneşte olursa uğursuz olur.
Meyva ağacı altında, zâlim olur.
Aynı bezle tenasül azalarını karı koca silmemelidir.
Pazartesi: Zengin olur.
Ezan ve namaz vakti olmadan yaklaşmada rahme düşerse hırsız ve hasis olur.
Salı gecesi düşerse merhametli ve cömert olur.
Perşembe: Âlim ve takva sahibi olur.
Cuma: Abid olur.
Cuma namazından evvel bahtiyar ve şehid olur.
Birleşme esnasında karı koca konuşurlarsa çocuk dilsiz olur.
Kadının önüne erkek bakarsa çocuk kör olur.
Son kertede erkek kadını öperse çocuk sağır olur.
Bu lâkırdıları büyük Velîler söylemiş ve yazmışlardı.
O büyüklerin hâllerini biz bilemeyiz ve onlar da açıklamazlar.
25.8.1979
Irzâ’ : Emzirmek veya emzirilmek.
Helâl : Allah'ın müsaade ettiği şey. Haram olmayan. Dinî bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan. * İhramdan çıkan hacı.
Şer’i : Şeriata uygun olma. Kanun ve nizamlara muvafık bulunma.
Takayyüd : Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak. * Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak. * Dikkatli davranmak.
Ârız : Sonradan olan şey. Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Takılan. Yapışan. * Bir şeyi arz ve takdim edici olan. * Kalın ve geniş bulut. * Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri. * İnsanın yanağı. * Hasta olduğundan dolayı kesilen deve. * Seyrek sakallı kimse. (Bak: İctima-i zıddeyn) * (Arz. dan) Gelen. * Tesadüfi vakıa. * Dağ, bulut. v.s. gibi görmeye mâni olan herşey. * Yanak.