VELÂYET

Bölüm I

Hacı Bektaş-ı Velî’nin vefatlarında, Hacı Bayram-ı Velî 14-15 yaşlarında idiler.

Hacı Bayram-ı Velî’nin vefatlarında, Hacı Şaban-ı Velî 12-13 yaşlarında idi.

Hacı Bektaş-ı Velî evlenmemiştir.

Hacı Şaban-ı Velî evlenmemiştir.

Bunların niçinleri vardır.

Onu ara bul!

Bu küçük kitabı okurken, elinde film makinası ile rüyada resim çekmeye kalkma!..

Rüyada gölge yoktur, koku yoktur, küfretmek yoktur.

Bunları biliyor musun?

Nereden bileceksin...

Güneş, elmaya ve bibere aynı şekilde vurur.

Elma kızarınca tatlılaşır.

Biber kızarınca acılaşır.

Herkes elmaya koşar.

Bibere koşan çok azdır.

Elma yiyene kimse birsey söylemez.

Biber yiyene yüzlerce söz söylerler.

Tatlılık ve acılık hep güneşin ışıkları ile oluyorsa da aralarındaki fark yani acılık ve tatlılık güneşten değil kendilerindendir.

İşte biz bu “kendilerindendir” nedir onu anlatıyoruz...

Bölüm II

Mutlak hakikat ALLAH’dır.

Herşey, ne varsa O’ndandır...

Fakat hiçbir şey O değildir.

Kudretini gösterdi “RABB” oldu.

Göründü tasdik edildi “HAKK” oldu.

Bu lâfları anlarsan oku bu sayfaları...

Anlayamazsan bırak okumayı HAKK için...

Kendi kendine şöyle bir söz ver de ondan sonra oku...

Zira insanlar tutmamak için söz verirler.

Bu söz bir vaaddir.

Vaad etmek çok tehlikeli bir iştir.

Bu gibi işlerde insan “ALLAH” ile arada hicab olmadan temasdadır. Kat’iyyen bu lafı unutma!

En iyisi vaad etmemektir.

insanda tecellî eden ilâhi kudretler “RABB” dır.

Bunları ALLAH’ın kudreti olduğunu bilmek ve tasdik etmek “HAKK” dır.

O da HAKK’ın tecellî kudretidir.

Bu kudret ref oldu mu canlılık ortadan kalkar. İnsan fânidir demektir.

Onun için:

“RABB, HAKK ne demektir?”

Bunu öğren!..

Bölüm III

Anadolu’da:

Hacılık ve velîliklerini hayatda iken aşikâra vuran ve ilân eden üç büyük mânevî güneş var:

Hacı Bektaş-ı Velî,

Hacı Bayram-ı Velî,

Hacı Şaban-ı Velî.

Bu merkezler Anadolu’nun mânevî gücünün menba’larıdır.

Onların yetiştirdiği büyüklerin mânevî kudret ve duaları ile duruyoruz. Duracağız da... Kabirlerini ziyâret ediniz.

Oradan arşa yükselen pencereler görebilirsiniz.

Eğer kalb gözünüz açık ise...

“Buralara turist zihniyeti ile gidilmez. Bunu bilin!..”

“Kendi kendinize çarpılırsınız...”

Boş taraflarınızı onların haykırdığı “ALLAH!” ile doldurunuz.

Ruhaniyet-i Resûlullah ile yıkayınız!

Ehl-i Beyt aşkı ile ki tek bir vücud olmaya gayret ediniz!

O zaman ne ölür, ne kurur, ne yıkılırsınız...

Ehl-i Beyt, Hz. Fatıma’dır.

Hz. Fatıma’dan sonra nübüvvet bitmiştir.

Resûlü Ekrem’de bir risâlet, bir de nübüvvet vardır.

PEYGAMBER : Farsçadır.

Kitabı olsun olmasın.

Cenab-ı ALLAH’ın emirlerini, nehiylerini tebliği memuriyeti mânevisi ile, taraf-ı ilâhiden gösterilen zât-ı şerif...

Taraf-ı ilâhiyeden kullara tebliği ahkâm eden zâtı şerif...

Kitabı olmayabilir.

RESÛL : Elçi. ALLAH tarafından kitap ile gönderilen zât-ı şerif...

RİSÂLET: Resûllük, peygamberlik.

ALLAH izni ile kendisine verilen vazifenin makamı.

HAKK nûrunun, kudretinin, güçlerinin hakikatini bildiren, Resûlde tecellî eden makam...

NÜBÜVVET : Cesedleri bu nûrun ma’kesi olan mekândaki varlığı kul olarak “Nebîlik” bu nûrun icablarını izhar ve tebliğ ettikleri müddet...

Nübüvvet dünyadan çekildikten sonra sona erer.

Ruhları her iki lamekân ile mekânı, kelâm ile birleştiren HAKK nûrunun ma’kesi ALLAH’ın elçisi olması, bu bâkidir.

EHLİBEYT : “Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin”.

Resûlü Ekrem’in zevceleri de Ehl-i Beyt kabul edilir.

Bir de Selman için:

“Selman” da Ehl-i Beyt’imdendir!” buyurmuşlardır.

“Selman Ehl-i Beyt’imdendir!” dememişlerdir.

O da “El Selman” harf-i târif ile söylemişlerdir.

Teberrükendir.

Bu dörtden türeyenler, torunlar, şerif ve seyyiddirler.

Hz. Fatıma’dan sonra Hz. Ali’nin evlendiği hanımlardan olanlar Ehl-i Beyt değildirler.

Hasan ve Hüseyin’in çocukları da Ehl-i Beyt değillerdir.

Öyle kabul edilirse de doğru değildir.

O tâhir sülalenin evlâtları torunlarıdır.

Ehl-i Beyt’e düşman olanların bunu düşmanlık olarak devam ettirmek için hakikat gibi göstermeleridir.

Yahudi parmağı vardır.

Amma, sülâleden gelenlere hürmet göstermek her müslümanın efendilik borcudur.

Bilir misin?

“Resûlullah Bey!” demeyiz.

“Resûlullah efendimizi” deriz aha bu efendiliği düşün...

Nübüvvet sülâle işi değildir.

Resûlü Ekrem’den sonra nübüvvet, izn-i ilâhi ile “Velâyet” şeklinde tecellî etmiştir. Fatıma’nın irtihalinden sonra Hz. Ali’de muayyen miktarda, büyük velîlerde, Resûl’ün ruhaniyeti ile tecellî ederek görünür.

Bu ruhanî görüntüden hissemend olabilen muhterem zevata VELÎ ismi verirler.

Fakat VELÂYET makamı verilmez.

Bunlarda velâyet makamı sızıntısı olan keramet vâki’ olabilir.

Bu da derece derecedir.

En bariz keramet velâyet makamına sahib olanlarda görülür.

Her devirde Velî vardır.

Velâyet makamı da bugün kimdedir belli değildir.

Gavsı Geylanî, Rifaî, Bedevî, Dissukî, Şaban-ı Velî, bunlarda velâyet makamı vardır.

Şaban-ı Velî’den sonra belli değildir.

Şaban-ı Velî’ye son demlerinde o zamanların velîleri ve müridan sormuşlar:

“Postu kime bırakıyorsunuz?”

“Post sahibini bulur!” buyurmuşlardır.

RİSÂLET:

ALLAH’ın emirlerini bildirmek, nübüvvet, nebîliktir.

Resûlü Ekrem’den sonra risâleti temsil edecek seçim ile olur.

Devleti idare eden şahısdır.

Ona halife derler.

Nübüvvet halifeliği ise ALLAH tarafından verilir.

Resûlü Ekrem’den sonra nübüvvet bitmiştir.

Bunun ruhaniyeti devam eder.

Ehl-i Beyt’e bağlı bir islâm ALLAH’ın emirlerini harfiyen yerine getirmek mecburiyetindedir.

Aksi vârid değildir.

Merduddur.

Velâyet, nübüvvet, aynı nûrdandır.

Enbiyanın vücudunda bu nûr tulûğ ettiği zaman nübüvvet denir.

Ve enbiyaya bunun izharı farzdır.

Mecburidir.

Evliyânın vücudunda tülûğ ettiği zaman velâyet olur.

Fakat bu gizlidir.

Gizli tutulması farzdır.

Eğer dışarı biraz çıkarsa o zaman bulunduğu memleketi terk icab eder.

Bu gibi kimseler tasarruf sahibidir.

Bugünkü asırda Muhiddin Arabî’nin ve Hacı Şaban-ı Velî’nin velâyeti devam etmektedir. Hacı Bektaş-ı Velî ve Hacı Bayram-ı Velî’nin velâyeti bitmiştir. Ruhaniyetleri devam ediyor.

Velâyetin bitmesi ve bazılarının devam etmesi büyük bir hikmettir.

Hayatda iken velâyet sahibi olanda “Tasarruf” mevcuttur.

Mekân âleminden çekildiği zaman tasarrufu ancak ona kalben Rabıta kuranlara manen tasarruf edebilirler.

“Rabıt, irtibat, rabtiye, rabıta: Ne demektir?.

Cesedde irade dahilinde olan hareketleri sükûna getirerek, gayr-i iradî hareketleri düşünmemek, nefsani arzuları terk.

Bunlardan sonra akıl ile ruhî duygulan bağdaştırarak- Göz, Kulak, Nems, Zaika, Semi’ hepsini birleştirerek bir yere bir an için bağlanmak.

Rabıta budur”.

Bunlara bid’at olan adaklarla yanaşmak isteyenler gâfillerdir.

Bir netice alamayacakları gibi onlarla bilmeden alay etmiş olurlar ki bu hâl, bilmeden insanı küfre götürür.

Yaptığı hareketten birşey elde edemediği zaman onları yalancı durumuna sokmuş olurlar. Ancak bunlardan Resûle bağlılık derecesini herkes bilmediği bir dereceye yükseltebilirlerse Resûl’ün ruhaniyetinden o Velî vasıtası ile fayda görürler.

Hayatda bulunanlarda “Velâyet ve tasarruf” izharı menn edilmiştir.

Ancak küçük gibi görünen keramet sûretinde tecellî edebilir.

Keramet:

Resûlü Ekrem’in ruhaniyetinin devam ettiğini isbat ve ifade eden en büyük delildir.

Bu kudretle:

Burada iken başka yerde görünmek.

Başka yerde iken burada görünmek,

Uzaktan teveccüh ile başka bir yerdeki her ne ise ona tesir etmek.

Aynı yerde iken ceseden veya ruhen tasarruf ederek himmet vermek.

Derdini ALLAH’dan başka kimsenin bilmemesi lâzımdır.

Sessiz yalvarma, yalvarmanı melek bile duymasın!..

Geceleri “DEYYÂN” ile, gündüzleri “SETTÂR” ile bulun!

Buzlu cam arkasından söz söylemek iceridekini bilmeden lâkırdı etmek, insan için ruhaniyet-i Resûllullah’ı zedeler.

O zaman ALLAH’ın kanunu da insanı zedeler.

Bunu unutma!..

Aman yalvarırım. Dikkat et!..

Bilmeden yapmaktan, yapmamak daha hayırlıdır.

Sözlere kapılma!..

İnsan en güzel sûretde yaratılmıştır.

“Ahseni takvim” kendi kendini zedeleme, örseleme!..

Böyle şeyleri örslemek küfürdür, isyandır.

Hesabı vardır.

Bu hesap dünyada başlar.

Farkında değilsin.

Birçok şekillerde tecellî eder.

Nasıl ki insanlar genç iken ateş gibidirler:

İhtiyarladıkça bunlar ortaya kül gibi çıkar.

Zedelemeden, bilmeden yapmamak hata da olsa, Cenab-ı HAKK onları bir tövbe ile afvedecegini bildirmiştir.

Zira herkese dünyada GAFÛR ve RAHÎM olduğunu, âyetleri ile ilân ediyor. Başka bir kişinin üstüne basıp yükselmek isteme!..

Yanlış olan bir işden kurtulmak kolay, fakat o yanlışı düzeltmek gerek.

Sen bilir misin?

“Sevda ile karasevda” derler, arasında ancak bir renk farkı vardır.

ALLAH’ı yarattığı şeylerle isbata kalkma!

ALLAH’ın yarattığı şeylerde ALLAH’ın kudretini görmeye çalış!

ALLAH’ı isbata kalkmak şüphe etmenin tam kendisidir.

Aklın eremedigini, akla sokmaya çalışmak da akla hakaret olur.

O da sana ALLAH’ın bahşettiği en büyük nimettir.

Nimetleri düşün! Tetkik et!

Azamet ve kudreti gör de secdeye kapan!

Aklı, ALLAH bunun için vermiştir...

Bu gibi işlerle uğraşmakda haberin olmadan ALLAH’ın varlığını isbat etmiş oluyorsun. Olmayan birşey hakkında şüpheye düşmek onun mevcud olduğunun delilidir.

Şüphen gittiği zaman buldum buldum diye secdeye kapanmak kıymet ifade etmez.

Namütenahi kâinatda ALLAH’ın yarattığı her şeyde değişmeyen bir kanun vardır.

Kimya, Fizik, Matematik, Atom ilmi hepsi ALLAH’ın halkettigi herşeyde cari kanunlardır. Bunları ele alıp da bunlarla tekrar yaratanı isbata kalkmak küfürdür.

Kimi kime isbat ediyorsun?..

Bunları görüp anlayarak ALLAH’ın kudretinin sonsuz olduğunu, ona secdeye vararak tebcil etmekde hüner vardır, insana ve hakiki kula bu yaraşır.

Onun için Velâyet makamı vardır.

Buna sahip ALLAH’ın kulları da vardır.

Tasarruf sahibidirler.

Tasarruf başka birşeydir.

Her Velîde yoktur.

Gürültülü lâflara bakma...

Böyledir.

Velâyet makamı tekdir.

Aynı asırda, devirde muhtelif velâyet makamı olmaz.

Ancak ondan yani o makamdan nûrlanan Velîler mevcuttur.

Velâyet makamı kimdedir?

Belli değildir.

Her asırda peyda olur velâyet makamın işgal eden Kimse bilmez ol mübârek zâtın kim olduğun Derdi devâsın olur dertliye kendi derdin bilmez Lokman bile Ger bulursan derdinin dermanını ol zaman

Kadru kıymetin olan insan, insanı “insan” yapar.

Kim, demişler arz-ı vasi’ ister isen gir Velînin kabzına.

“Arşı kürsi kâbe kavseyn” den geliştir ol Velînin âyesi

Ol makamda gizlidir sırr-u sırre’l- yakîn

Kul huvallahu ahad yükseltir insanı makam-ı Mahmud’a

Ol makamda perdelenmiş AHAD, Ahmed, Nûru Muhammed

Emrolundu Mustafa’ya vemine’l- leyli fetehecced

Ol namazın kıymetin bil etme hata

Yükselirsin sen de mi’rac ile Makamı Mahmud’a

Gâfil olma büyü Velâyet makamın alan namzettir

AHAD, Ahmed, Mahmud, Muhammed nûru görmeye...

3.3.1984

Ma’kes : Akis yeri. Akseden yer. (Ayna güneşin ma'kesi olduğu gibi.)

Hissemend : f. Hisseli olan. Pay alan, nasipli. * Ders alan.

Vârid : (Vürud. dan) Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. Akla gelen. * Olan. Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen. * Hâzır, nâzır. * Bahadır.Merdud :

Tulûğ-Tulu’ : Doğma, doğuş. Birden zuhur etme. * Hücum etme. * Bir şeye vâkıf olup bilme.

Rabıt, rabıta : Rabteden, bağlayan, bitiştiren. * Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertip. * Nefsini dünyadan men edip âhirete, ALLAH'a (C.C.) bağlanmak. * Tertip, sıra, düzen, usûl.

İrtibat : Bağlanmak, raptedilmek. Muhabbet, dostluk ve alâkadarlık. * Düşmana karşı cenk için hudutta at sahibi olmak.

Rabtiye : Rabtiyye. * Bağlayacak şey.

Nems : Süt ve yağın ekşimesi. * Ekşimek ve kokmak. * Sırrı ketmetmek, gizlemek.

Zaika : (Zevk. den) Tatma, tad alma. Tad alıcı kuvvet, tad duyurucu hassa

Tebcil : Ağırlamak. Yüceltmek. Birisine ta'zim etmek. Hürmetle hareket etmek.

Kabz : Tutmak. Ele almak. Kavramak. Almak. * Tahsil etmek. Teslim almak. * Amelde zorluk çekmek. * Kuşun süratle uçması. * Mülk.

Âye : Âya. Avuç iç.