ALLAH’I İDRAK ETTİREN, HAKİKATLERİ ORTAYA KOYAN MANÂYI LÂFZA ÇEVİREN RUHTUR

Ruhu maddede şekillendiren, cesedi ruhun oturmasına elverişli hâle koyan CAN’dır.

Bütün kâinattaki, intizamlı işleme de candır.

Can fânidir.

Ruh fâni değildir.

Ruh ALLAH’ın yaktığı bir lem’adır.

HAKK’ın yaktığı bâkidir.

Ruhun emrine cesedi almak gerek.

Rüyada cesed ruhun emrindedir.

Ondan ötürü insan uyanık iken yapamadığı işleri yapar, uçar, suda yürür, acı duymaz.

Bu kudret:

“Velekad kerremnâ benî âdeme”

Verilen keremin, kerametin, ruhun kuvvetidir.

Bundan dolayı melekler insanın âdemiyet tarafına secde ettiler...

İmkân âleminde iken, âdemiyet hamulesiyle görünen insan velîlik mertebesindedir.

Ziyâ, elektrik saniyede 300.000 Km. sürattedir.

Ruhun ise “A” kadar fazladır.

Cesedi ruhun emrine aldığı dakikada mesafe mefhumu ortadan kalkar.

Sesin sürati, saniyede 350 metredir.

Ses elektriğin emrine girdiği zaman sürati elektrik süratine çıkar.

O zaman, o sesi kulak almaz.

Hususi cihaz lâzımdır.

Nasıl ki radyo dalgalarında ses, renk, sûret var fakat ne görüyor, ne işitiyoruz, ancak makinada mümkün oluyor.

Buradan uzağa ses gönderip konuşmak, sûret göndermek veya ceseden bulunmakla tayy-i mekân mümkün olur.

Uzaktan konuşulur.

Görüşülür.

Görünülür.

Fakat kimse ne görür, ne duyar ne işitir.

Rüyada:

Renk var.

Ses var.

Konuşma var.

Ağlama var.

Harb ve kavga var.

Uçma var.

Su üzerinde yürüme var.

Hayvanlarla konuşma var.

Fakat:

Koku yoktur.

Gölge yoktur.

Küfretmek yoktur.

Acı duymak yoktur.

Bir de:

Söyleyemiyeceğim birşey yoktur.

Yine söyleyemiyeceğim birşey vardır.

Bunları iyi anla!..

Rüyada hâkim olan Ruhtur.

Cesed Ruhun emrindedir. Rüyada...

Sen uyanıkken cesedi Ruhun emrine al!..

Nasıl alınır mesele burada:

O zaman Tayy-i Mekân, Tayy-i Ses, Tayy-i Sûret nasıl yapılır öğrenirsin ve yaparsın da. Amma kolay değil, amma târif kolay...

İstediğin zaman rüya görmek mümkün değil biliyorsun.

Otomobil kullanmak da öyledir.

Cesedin bütün hareketlerini Ruhun emrine aldığın zaman şoför olursun.

Amma her şoför değil, kaza yapmamak lâzımdır...

Cesedi Ruhun emrine almakta:

Bir secde âyeti vardır.

Onunla mümkün olabilir.

0 anda melek sırrına erer insan.

1 - Bir secde âyeti vardır.

2- İlâhi esmâların bir kısmı imkân âleminde câridir.

Bir kısmı da kudret âleminde câridir.

Diğer bir kısmı da her iki kudret ve imkân âleminde câridir.

Bu esmâların yardımıyla, kudret âleminde câri esmâ ile imkân âlemindeki esmâya tesir ederek cesedi hemen Ruh emrine almak lâzımdır.

Cesedi Ruhun emrine alan:

1- Kudret âleminde câri esmâlar yardımıyla Ruh, imkân âleminde her yere gider tesir eder.

2- İmkân âleminde câri esmâlar yardımıyla ses gönderir, başka yerde görünür.

3- Her iki âlemin de câri esmâlar yardımıyla tayy-i mekân yaparlar. Bunlar tasarruf sahibidirler.

Uzaya gitmek için, uzay fiziği, uzay kimyası, uzay mekaniği bulundu.

Tabiî kanunların dışında başka kanunlar hesap edildi tetkik edildi.

Hattâ havasız yerde uzayda yürüdü insanoğlu...

Bunlar tabiatta câri kanunlara dayanarak bulundu.

Arşimet, kanununu buldu.

Newton, cazibe kanununu buldu.

Galile, dünya dönüyor dedi.

Fakat bu kanunlar onlardan evvel de vardı sonra da vardı.

İnsan cesedi ile Ruhu arasındaki kanunlar da böyledir.

Onları bulup ortaya çıkarmak gerekir.

RUH, CESED, CAN, NEFİS:

Bu kelimeler târiftir.

Bunlar arasındaki kanunları bulmak, onları kullanmak hünerine varmak, kelimelere bağlanmak lâzımdır...

Bu iş lâf ile târif edilemez, adamını bulursan o seni hazırlar, yavaş yavaş yetiştirir.

Sabır içinde birşey beklemeden teslim olacaksın.

Şendeki kabiliyetler haberin olmadan ortaya çıkar.

Bunu yapabilecek kim ise, senin samimi olup olmadığını, sabrını ölçer, tartar kendi terazisi ile...

Kibrini yok eder.

Seni haberin olmadan tetkik eder, imtihan eder.

Hareketlerindeki konuşmandaki doğruluğu ölçer, bazı devam edilecek âyetler esmâlar tavsiye eder.

Bunlar zikir değildir.

Ruhun cesede hâkim olması içindir.

Zamanını o bilir.

Küçük riyazet tavsiye eder.

Seni samimi bulursa mihnete, acıya, yoksulluğa, çileye alıştırır, sabra ulaştırır.

Belki az bir zamanda, belki seneler ister, senin kabiliyet ve samimiyetin buna en büyük âmildir.

Seni cemiyet içinde farkına varmadığın bir çileye sokar, haberin olmadan da arbâine sokar. Dış halvete alır, sonra hakiki halvete alır.

Ruhla cesed arasına giren nefsini “himmet-i sagir” ile yok eder. Ve birgün bakarsın seni hakiki halvete alır...

Seni bazı herkesin bilmediği kimselerle tanıştırır, ondan sonra seni salıverir, gidersin artık, bildiğin gibi yürü der.

Fakat senden artık uzaklaşır, uzaktan seni tasarruf ve velâyet gözü ile takibeder, korur, yanına yanaştırmaz.

Bazen ikaz için değişik şekilde rüyana girer.

Dediklerinden, tavsiyelerinden, yap dediği şeyleri aksatma, ihmâl etme, bu öyle bir şeydir ki bir anda yuvarlanırsın...

Bu yuvarlanmada bir günah yoktur, tamiri mümkün olmayan bir iflâs vardır...

Yukarıda yazdığım sözleri Rahmetullahı aleyh Hocam söylemişti, hilaf yoktur.

Bunları anlattıktan sonra:

Bana Hocam söylemişti yıllarca evvel:

“Seni artık ancak ben görebilirim başkası göremez”

“Niçin?” der gibi, mübârek gözlerine baktım.

Gülerek bana:

“Sen görünmezsin de ondan” demişti.

Hocam: “Görünmek istiyorum”

“Sırası gelince görün!” dedi.

Yıllar geçti,

Dünya değişti.

Hocam göç etti.

Ne var ne yok ufukta kayboldu, perdelendi...

Ben öğüt tutarım Hocamı kırmak da aklımdan geçmez, onun için senelerdir karalamalar yaptım, istiyenler okusun diye.

15.7.1984 Pazar

Himmet-i sagir : Küçük himmet.

Himmet : Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım

Arbâine : Kırk. Kırk gün devam eden kara kış, çile.