NAMAZ

Mekanda iken lâ mekâna dalmak.

Namazdır...

“Gözümün nûru namaz” buyurmuş Resûlü Ekrem.

O göz HAKK’a bakar.

O, nûrdur demektir.

HAKK’ı HAKK ile görür...

Cennet, safiyet-i ilâhiyede erimek yeridir.

Oradan HAKK’ı yani hakikati görmeye HAKK kazanmak lâzımdır.

Semâya bakmak sonsuzluğa, lâ mekâna bakmaktır, iç hakikati bilmeden dış gerçeği ortaya çıkarmaya çalışmak, bir nevi suda akis gibidir.

Bir şeyin sudaki aksi madde değildir.

Onu maddede, sesde, şekilde, sözlerde maddelestirmeye uğraşmak beyhudedir.

İlim ve fen: Lâbratuvarda eşyanın, maddenin dili ile düşünür, konuşur.

Sanat erbabı: Fert ve cemiyet olarak arzularını, ızdıraplarını, dertlerini ve çilelerini: Renkde, şekilde, sesde, sözlerde göstermeye çalışır...

ALLAH, HAKK olan kelâm-ı celîlinde hepsini hülâsa ederek Resûlü Ekrem’in ağzı ile insanlara şunu ilân eder :

“Dipsiz semâvâtda ve arzda, ne varsa, ALLAH’ın azîz ve hakim olduğunu tesbih eder!” “Yüsebbühu lehu”..

Arz nedir?

Semâvât nedir?

Bunu bil!..

Her ümmetin gönlünde, özünde, nüvesinde HAKK’dan bir tad vardır. Peygamber dıştan seslendi mi ümmetin canı içeriden secde eder.

Kâinatın tesbihine girer.

Çünkü can kulağı, âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır.

İnsan, lâ mekânı içine almış bu mekândır.

“Ben kulumla görürüm. Kulumla işitirim.”

ALLAH’ın kudretleri, güçleri tahammül edeceği miktarda kula verilmiştir.

O kudret ve güçleri HAKK’a ne kadar ünsiyet peyda edebilirsen, icabında Cenab-ı HAKK o güçleri yine senin taşıyabileceğin miktarda sana bahşeder.

O zaman herkesin göremediği mesafelerden görür, isitilemeyecek uzaklıklardan duyarsın. Ve icabında cesedi ruhun emrine alarak da tayy-i mekân yapabilirsin...

Bu sözlerimiz;

Bazılarına, imkânsız hatta gülünç gelir.

Bazılarına, olabilir.

Bazılarına, olur gelir.

Bazıları da, bu hâli yaşarlar.

Sen hazreti insanı ne zannediyorsun!..

İnsan bir damladır.

Okyanusa düşer ve kendini yok farzederse artık o damla değil okyanustur.

Hayır mı?..

Git...

Evet mi?..

O hâlde gel!..

Okyanusa düşer de boğulacağım diye korkarsa okyanusu inkâr etmiş olur.

Yok:

“Ben neyim ondan bir damlayım ona karıştım!” derse onunla varolur.

“Arzın her yeri mescittir.” Bu âyetdir.

Ayda olduğunu farzet.

Nereye doğru dönerek namaz kılacaksın?

Namazda istikbal-i kıble:

Kıbleye, Kâbe’ye dönmek demektir.

Bu dönme cesede farzdır.

Niyet etmek:

Tükcesi şöyledir :

“Şu vaktin namazını kılmaya niyet ettim. Bu, mi’raca gideceğim” demektir. Niyet farzdır. Yani mecburidir.

Ruha farzdır.

Bu niyetde ikrar, mi’racı tasdik ve iman etmek vardır.

“Ben de bu niyetle ruhen mi’raca iştirak ediyorum. Resûlü Ekrem’in arkasında olarak...” Burada da Resûlullah’a iman ve tasdik gizlidir.

“Herşey ALLAH’da hazır ve nazardır.

O olmasa hiç birşey yoktur” demektir.

“ALLAH mekândan münezzehtir.

O’nun indinde mekân mefhumu yoktur.

Ama ben O’nu göremiyorum.

Görmeye tahammül kudretim yoktur.

Fakat Kâbe vasıtası ile O’nun göremediğim huzuruna duruyorum.

Mekânda bana orası gösterildi.

Bu dönmek ruha farzdır.

Resûlü Ekrem ceseden mi’raca oradan teşrif etti.

“Ben de onun başladığı yere ceseden dönüyorum!

Arkasına takılıyorum!

Namaz mü’minin mi’racıdır.

Ben de oraya dönerek mi’raca başladım!

Ancak huzura kabul edilebilirim!..”

“Kâbe’yi ziyâretde; ruhanî mi’racı, cesedî olarak ben de tamamlamak için ömrümde bir defa muayyen zamanda oraya gideceğim.

Toplu olarak ümmetin hacc mevsiminde ceseden mi’racına iştirak edeceğim!” demektir. Resûl bir defa ceseden mi’rac yaptı.

Resûl 5 vakit namazda oraya dönerek ruhanî mi’racını yaptılar.

Onun için namazda bütün mü’minler günde 5 vakitde ruhen mi’racdadırlar.

Namazı terk:

Mi’racı bir nevi inkârdır.

“Men tereke’s- salât fakad kefer : Namazı terk küfürdür.” Bu hadisdir.

Burada haccı da inkâr vardır.

Daha ince ve derin mânâda ALLAH’a isyan Resûlü Ekrem’e tasdikde şüphe mevcuttur. Mekke’den Kudüs’e kadar RESÛLÜ EKREM mi’raca ceseden teşrif edip orada namaz kıldılar.

Sonra mi’raca teşrif ettiler...

Niçin doğrudan doğruya teşrif murad edilmedi?

Kudüs’e kadar bir vasıta “BURAK” İle...

Yanında Cebrail aleyhisselâm refakat ediyordu.

Ondan sonra, bilmiyorum nasıl oldu bilemeyiz yasak ondan sonrası...

Hudud...

Cebrail bile geçmiyor.

Yalnız olarak lâ mekâna teşrif başlıyor.

Namazda yalnız ruhen mi’rac mü’mine verilmiştir.

Ceseden değil...

Bu merhaleleri katetmek lâzımdır.

Onun için namazda konuşmak, birşey çiğnemek ruhun cesede refakati olur, namaz bozulur.

Çünki; Resûl’ün mi’racı hem ruhen hem cesedendir.

Onun mi’racı taklit edilmiş olur.

Cebrail onun için geçemedi.

Edeben “geçemem!” dedi.

“Yanarım Yâ Resûlallah! Senin kıymetini zedeleyemem!” demektir.

“Namazda huzur bulamıyorum” diyorsunuz...

İlk iş, cesedden ruhu ayırmak lâzımdır.

Cebrail’in yaptığı işi taklit etmek gerek...

Cesede haram lokma sokmamak...

Cesedi temizlemek...

Nefsin arzuları ruhu cesede yapıştırır.

Bunları kaldırmak gerek.

Sonra abdest, sonra namazın fizikî erkânına “rükû, secde, erkânına” dikkat etmek...

Yavaş yavaş mi’raca girmek lâzımdır.

Hatırınıza olmayacak şeylerin gelmesi, nefsin cesede yapışıp ruhu bırakmadığındandır. Çarpışmadan çıkan düşüncelerdir.

Bilmeyenler buna “şeytan hatırıma getirdi!” der...

Abdestli bir insana şeytan yanaşmaz!

“Yanaşamaz” değil.

Çok dikkat buyurun!..

Ona öyle emrolunmuştur.

Şeytan ALLAH’a âsi değildir.

Gizli emirle bir muradın tecellîsi için vazife görmektedir.

Şeytana küfretmek yasaktır.

“ALLAH ona lânet etmiş ne yapalım!” demek hududdur...

Şeytan ALLAH’a itaatkârdır.

ALLAH’a nasıl isyan edebilir, karşı gelebilir...

Bunların böyle oluşu, murad-ı ilâhinin dünya icabatı içindir.

Âhiretde Kur’ân-ı Kerim’de şeytandan bahsedilmemiştir...

Bu dünyaya aitdir...

Bunları herkes idrak nasibine mazhar olsa idi, cehennem kendiliğinden sönerdi...

Bu işi karıştıran aşikâre mürşidlik, şeyhlik, efendi hazretliği, bilmem artık neler neler... “Aman efendim falan zâtı biliyor musun?

Filân yere gittin mi aman ne mübarek, ne mübarek zât!..

Kutbu’z-zaman, Hızırla konuşuyor, her dediği çıkıyor, kerametini gördük!..”

Hepsi yalan...

Uydurma.

Hızırla konuşan Velî olan;

Utangaçlığından bunları söylemez,

İzhar etmez “açığa vurmaz” ona haramdır. ALLAH’ın azabından tir tir titrer...

“Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum'esma ulhusna yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiymu. : O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.” (Haşr 59/24)

Safiyet : Saflık, hâlislik, temizlik.

Teşrif : Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. * Bir yere buyurmak. Murad : İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey. * Gâye. Maksad. Emel.

Refakat : Arkadaşlık, beraberlik.