Dünyada ateş çeşit çeşit muhtelif şekillerde görünür.
Yakıcıdır.
Isıtıcıdır.
Bilvasıta insanların faydalanacağı en büyük bir nesnedir.
Ateşsiz insan yaşayamaz.
Aynı zamanda fazlası da hayatı söndürür.
O hâlde ateş dünyada madde olarak canlılara büyük bir rahmettir.
Kıymetli bir yardımcıdır.
Her türlü rahmet olan bu nesneyi fenaya kullanmak haramdır.
Zâten ateş; insan, hayvan, nebat hududu aştı mı ihtarı şiddetlidir.
Yakar...
Bu insana ikazdır.
Ateşin yakması da sudan menşe”ini alır.
Suyun terkibinde O2 ve H2 vardır.
Yanan hidrojendir.
Yakıcı olan oksijendir.
Bunlar birleşti mi su olur “H2O” .
Ayrıldı mı yanar, yakar.
Bu yanma ve yakma en büyükten hissedilmeyecek dereceye kadar her an insanda, hayvanda, nebatta mevcuttur.
Zira bu yanma ve yakma olayı, hayatın, canlılığın fizyolojisidir.
Hararet bu yanma yakma hadisesinin ismidir.
Hududu aştı mı bütün şiddeti ile hissedilir ve görülür...
Ateşde; hayvan, nebat yakmak yasaktır. Taş yakarak kireç yapmak yasaktır..
Yaş odun yakmak yasaktır.
Ancak kurumuş, ölmüş, hayatiyetini kaybetmiş ağaçlar kesilebilir. Kömürün bulunması bir hikmettir.
Kömür bile kullanılmasa elmas olur.
Elmas da bir kömürdür.
Yani kömürün en mütekâmil bir hâlidir.
Ateş, cehennemi temsil eder.
ALLAH’ın cehennemidir.
Yukardaki söylediklerimiz taklit olacağından şirktir.
Ateşde yanarak ölenlerin cesedi şehiddir.
Bu küçük malûmatdan sonra Ateş. Nar. Azab nedir buna temas edelim.
AZAB:
Mânâsı eziyet değildir.
Azab gök yüzünden indirilmez.
Azabı icab eden sebepler yer yüzünde bir araya gelir.
Dünyevi ve uhrevî, maddî ve mânevî, ruhî ve cesedî azabların sebeplerini HAKK Taalâ kuruluşda halketmiştir.
İyiliklerin, fenalıkların, ızdırap ve dertlerin sebeplerini de halketmiştir.
Herşey ve insan Ahsen-i takvim olarak yaratılmıştır.
Bütün iyilikler ve güzellikler insanda mevcuttur.
Bunların ortaya çıkması için de sebep ve kaideler halk etmiştir.
Bu sebepleri insan kendi akıl ve iradesi ile bir araya getirirse iyilikler, hayırlar, güzellikler, kendiliğinden tecellî eder.
Şer sebeplerini bir araya getirirse şerler ve azablar husul bulur.
Yalan haramdır, yasaktır, insanları birbirine düşürür.
Adâlete balta vurur.
Hakların tecellîsi kaybolur.
Yavaş yavaş doğruluk i’tikâle uğrar, aşınır...
Ticari alışveriş bozulur.
Pahalılık ve ihtikâra yol açar.
Nihâyet doğruluk ortadan kalktı mı cemiyette birlik kalmaz.
Açlık baş gösterir.
Zenginler doyarlar, diğerleri sefil olurlar.
Bundan yek diğerine düşman olurlar.
Bir yalan işde insanları karıştırarak, şahsî duyguları kamçılayan ve aksi’l-amel göstermesine vesile olan sebepleri biraraya getirmiş olur.
Cemiyetde dinmeyen bir dert, bir ızdırap, bir azab ortaya çıkaranlar HAKK’ın emirlerine karşı gelmiş oldukları uhrevî azabı da hazırlamış olurlar...
Cenab-ı HAKK hayır sebeplerini, güzellik sebeplerini, iyilik sebeplerini de halk etmiştir. Kullar bu sebeplere gitsinler diye emirler göndermiştir.
Hangi emrinde aksaklık vardır.
Resûlü Ekrem’in tebliğlerinde kulun iyilik ve hayrından başka birşey bulunmaz.
Hangi fena yola git diye emir vardır. Yoktur.
HAKK’ın emirlerini yapmamak:
Zekât vermemek.
Namaz kılmamak.
Oruç tutmamak gibi ibadetleri yerine getirmeyenler bunları terk etti diye azaba duçar olmazlar.
ALLAH’ın ibadete ihtiyacı yoktur.
“Ben ins ve cinni bana ibadet etsinler diye yarattım” âyeti Bu ibadetler iyilik sebeplerini bir araya getirmeleri için bir düsturdur.
Bir yoldur.
Bunlar nisandaki iyilik doğruluk sebeplerini ortaya çıkaran sebeplerdir. Bunlar ortaya çıkmazsa, fenalık sebepleri ortaya çıkar.
O zaman insan kendiliğinden azabı hazırlamış olur.
Azaba yuvarlanırlar.
ALLAH, GAFÛR ve RAHÎMdir...
“Cehennem ateşi dal odun yoktur.
Herkes ateşini burdan götürür!”
Bunun en veciz bir ifadesidir
Cenab-ı HAKK zulüm yapmaktan münezzehtir.
Hayır ve şer sebeplerini evvelden halk ettiği için bu zıddiyetlerden nizamı kâinat ortaya çıkmıştır.
Sebepleri bir araya getirmek de çalışmak ve iyi niyet ile olur.
Menn buyurduklarının hepsi birçok şer sebepleri ortaya getirir.
O halde yasaklar da bir nevi mağrifet vesilesidir.
Kulu ikaz ve doğru yola sevk vesileleri vardır.
Bunları yapanlar kendiliklerinden azaba düşerler.
Uhrevî azab da bunun semeresidir, meyvasıdır.
Dünyada ne dikersen âhiretde onu seçersin...
Bundan dolayı Resûlü Ekrem Rahmetenlil âlemin’dir.
İnsanlara rahmet yollarını hayır vesilelerini göstermiştir.
Azabtan kasıt, bir fenalık ve şerri ref edip hülâsa, kurtuluşa mağrifete götürmektir.
Dünyevî azab : Maddî, mânevî, ruhî ve cesedîdir.
Uhrevî azab : İman ve tasdik ettiğimiz cehennem azabıdır.
Bunun hakkında şiddetinden, nevinden ve dehşetinden Kur’ân-ı Kerim ve tebliğleri vardır. Nasıl olduğunu tasavvur edemeyeceğimiz gibi elim bir azab olduğunu düşünür Hakk’a sığınırız. O kadar...
Maddî ve cesedî azabı ruhumuz duyar.
Izdırabını, acısını o çeker.
Bir zengin iflâs eder, malı mülkü yok olur.
Maddî bir azaba yuvarlanmıştır.
Bu acıyı ruhu yüklenir...
Bilip yapmadığı veya bilmeyerek birçok hataların, sebeplerin bir araya toplanması bu azabı husule getirmiştir.
Cesedi azab, birçok dikkatsizlikler hastalık sebeplerini bir araya toplar. Hastalanır.
Onun acısını yine ruh yüklenir...
Bütün hastalıklarda bir ihtar-ı Rahmanî gizlidir.
Bilerek veya bilmeyerek yaptığı hataların temizlenmesi için bu hastalık bir nevî vücudunu istiğfar ettirir.
Bir insana sıhhat, sağlık temenni ve duasında bulunmak, fena sebeplerin bir araya gelip bunu doğurmaması için, Hakk’ın o kimseyi doğru yoldan ayrılmaması için ALLAH’dan yardım dilemektir.
Sevdiğin bir yakınını kaybedersen için yanmaya başlar.
Bu yanma, uhrevî azabın milyonlarda bir nebzesidir.
Hakk’ın emirlerine karşı gelmek; onları yapmamak, onları tanımamak demektir.
Bu hâl, şirk koşmaktan daha elimdir.
Şirk koşmakla ALLAH’a birşey yapamazsın.
Emirlerini yapmazsın ALLAH’a üzüntü vermiş olursun.
Halbuki Cenab-ı HAKK sana nimet, rızık, sıhhat, mal, mülk veriyor, akıl veriyor.
Bu hâlinle bunlara hıyanet etmiş olursun.
Evlâdın sana hücum etse, iyilik ve hayır yolundaki dileklerini yapmazsa büyük bir üzüntüye düşersin.
HAKK’ın üzüntüsünün milyarlarda bir nebzesidir.
Hakîki saadet ve hayır, ebedi rahatlık, HAKK’ın emirlerini yerine getirmekle elde edilir... Vakit kaybettik zaman geçti demeyiniz...
İslâmda tövbe kapıları daima acıktır.
HAKK’ın en büyük nimet olarak yarattığı ve her şeyi ondan halk ettiği içtiğimiz su, aynı zamanda insanoğlunu benimle abdest alsın diye bekliyor. Aklınızı toplayın.
Âhir zamandayız...
HAKK’a bir adım yaklaşana HAKK 10 adım yaklaşacağını bir hadîsi kudsîde vadetmiştir. Abdest aldığın su, ne der bilir misin, bunu duymakda, görmekte hüner var.
Abdest almak, en basit mânâsı bu:
“HAKK’ın istediği doğru yol yolcusuyum.
Ona teşekkür edeceğim.
Huzura çıkacağım, temiz olayım!”
Buradaki temizlik, kirliliği gidermek değildir.
Kirli olan zâten abdest alamaz.
Bir Niyetdir..
“Elden, yüzden, düşünceden ayaklardan, her türlü HAKK’ın sevmediği şeylerden kaçınacağım.
Elimde olmayanlardan HAKK beni korur.
Huzuruna öyle çıkacağım!” demektir.
Su tekrar söyler:
“HAKK beni yarattı.
Benden herşeyi yarattı.
Bensiz hayat olamaz.
Ne olur kul benimle abdest alsın!
Benimle beni yaratana doğru dönsün!
Ben de HAKK huzurunda iftihar edeyim!”
Çeşmeler akıyor
Dereler, nehirler şırıl şırıl akıp gidiyor.
Kuyularda su dolu...
Çölde değilsin...
Abdest al!
Su bulamazdan teyemmüm var.
Bu hâl başka hiçbir dinde yoktur...
Toprak ile:
“Toprak olmasaydı su görünmezdi. Nereden toplanacak”.
Toprak suya vekâlet ediyor ve sana diyor :
“Senin mayan benim!” diyor.
Su gördüğün zaman tekrar abdest almak suya karşı hürmettir.
Toprağa da yani aslına da vefakârlık etmiş olursun.
Onun için daima Abdestli bulun!
Abdestsiz ne ye, ne iç, ne konuş!
Aslın Su, Toprak...
Aslını temiz tutmuş olursun.
Konuşma, zira konuşturan ALLAH’dır.
Onun namına konuştuğunu da unutma!..
10.3.1984 Cumartesi
Ahsen-i takvim : En güzel kıvama koyma. * Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması. İnsanın en yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı.
Aksi’l-amel : Yapılanın tersi yapılan iş.
İhtikâr : Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak. * Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir. * Vurgunculuk, bozgunculuk. (Bak: Muhtekir)
“Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun : Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)
Uhrevî : Âhirete dair, âhiretle alâkalı. Öteki dünyaya ait.
Ref : Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. * Lağvetme, hükümsüz bırakma.